Cevher İLHAN |
|
“ABD-İslâm Dünyası Forumu”ndaki çarpıklık |
İçte ve dışta çarpıcı gelişmeler oluyor. Ankara’da Başbakanlık Konutu’nda AB ülkelerinin büyükelçilerine zehir-zemberek yüklenen Başbakan Erdoğan’ın, Katar’ın başşehri Doha’da düzenlenen “ABD-İslâm Dünyası Forumu”nda bir tek İsrail’e çıkışıp ABD’ye sessiz kalması bunlardan biri… Türkiye’nin haklılığını anlatamadığı Kıbrıs meselesini müzâkerelerin önüne koyan AB’ye “Gözünüz kör mü?” diye seslenen Erdoğan, Gazze’yi gündeme getirip, bir defa daha Irak’ı ve Afganistan’ı gözardı etti. “Gazze’de fosfor bombaları atıldı; bin beşyüz insan orada öldürüldü. Çocuk, yaşlı, kadın... Beş bin insan yaralandı. Şu anda 5 bin aile çadırlarda yaşıyor” diyen Erdoğan’ın, gıdadan ilâca hayatî maddeleri kapsayan amansız ambargonun sürdüğünü nazara verip, “Ey insanlık neredesin, ey yöneticiler neredesiniz?” diye seslenmesi, dikkat çekici. Erdoğan’ın haklı olarak İsrail’in Gazze’deki vahşetini sorup Katar’ın ve Türkiye’nin yanıbaşındaki, tıpkı Filistin gibi ortak inanç, tarih, kültür ve kardeşlik bağları bulunan Irak’ta yedi yıldır süren işgal ve katliâmla yine çocukların, kadınların, yaşlıların büyük bir yekûn teşkil ettiği bir milyon yediyüz bin sivilin katledilmesini gündeme getirmekten sakınmasının hiçbir sebebi merak edilmiyor. Zira Filistin’de olduğu gibi Irak’ta da gaddarâne bir zulüm devam ediyor; milyonlarca insan, sırf ülkelerinin işgaline karşı çıktıkları için öldürüldü, öldürülüyor. En az dört-beş milyon insanın yerlerinden, yurtlarından edilip göçe zorlanmış, milyonlarcası yaralanmış; sakat kalmış; nüfusun üçte biri perişan edilmiş…
IRAK VE AFGANİSTAN GÜNDEMDE DEĞİL! Görünen o ki ABD’nin hegemonya ve çıkarları hesâbına işgaliyle hergün onlarca-yüzlerce kişinin katledildiği, son iki ayda meydana gelen patlamalarda binlerce sivilin öldürüldüğü, binlercesinin yaralandığı Müslüman Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da olup bitenler, “ABD- İslâm Dünyası Forumu”nun gündemine gelmiş değil. ABD’nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke ile ABD’nin Müslüman dünyası özel temsilcisi Farah Pandith’in katıldığı toplantıda, Erdoğan’ın başbaşa görüşmesinin uzamasının büyükelçiler arasında kapı önünde kavgaya sebep olan Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la kapalı kapılar arkasında neyi görüştüğü bilinmiyor. Aynen 5 Kasım 2007’de Bush’la, peşinden 7 Aralık 2009’da Obama ile Oval Ofis’te Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun alınmadığı görüşmelerde konuşulanların bilinmediği gibi… Ancak başta “one minute” çıkışıyla İslâm dünyasının takdirini kazanan Erdoğan olmak üzere, kimse çıkıp ABD’ye, işgal sırasındaki Amerikan Dışişleri eski Bakanı Colin Powell’in itirafıyla “yalan” olduğu açığa çıkan Irak’ı işgal gerekçelerini sığaya çekmiyor. Ne Erdoğan ve ne de “forum”a katılan diğer İslâm ülkeleri idârecileri, “Bağdat yönetiminin elinde kitle imha silâhlarının bulunduğu” ve “El Kaide ilişkisi” uydurmasının verdiği dehşetli zulüm ve zâyiatı sual etmiyor. Yalanlar bir yana; Irak’ın yer altı ve yerüstü zenginliklerini, enerji kaynaklarının sömürülmesi, maddî ve mânevî varlığının talân edilmesi de ele alınmıyor. Irak petrol rezervlerinin, Bush’un Yardımcısı Cheney ile eski Dışişleri Bakanı Rice’nin ortak olduğu Amerikan ve işgal ortağı İngiliz uluslar arası petrol şirketlerinin otuz yıllık ihâlelerle peşkeş çekilmesi gündeme getirilmiyor. Erdoğan, Gazze’yi gündeme getiriyor; İsrail’i şiddetle kınıyor, lâkin Obama’nın ve görüştüğü Clinton’un tek kelimeyle de olsa İsrail soykırımını kınamamasına; Bush gibi İsrail’e arka çıkıp fosfor bombalarını kullanmasını “kendini savunma hakkı” olarak yorumlayıp zâlimleri cüretlendirmesine bir şey demiyor…
NEDEN ABD’YE EN UFAK BİR TA’RİZ YOK? Oğul Bush’un Teksas’taki petrol şirketinde sekiz yıl yöneticilik yapan kukla Karzai’yi Afganistan’ın başına getirip, “terörle mücadele” bahanesiyle Asya’nın kalbine yerleştirip Orta Asya ve Hazar havzası enerji kaynaklarını ve hatlarını sömürmesini sormuyor. İsrail-Filistin meselesinde barış sürecinin önündeki en büyük engeli “Yahudi yerleşim birimleri ve ayırım duvarı inşaatı”nı “insanlık trajedisi” olarak niteleyen ve bunun bir an önce sona erdirilmesini isteyen Erdoğan, Irak ve Afganistan’daki “insanlık trajedisi”nin bir an evvel sona ermesini ağzına almıyor. “İslâmcı ya da Müslüman terör örgütü” kavramlarını kullananları uyaran Erdoğan, “Terör ve İslâm’ı bir arada görmek bizim kanımıza dokunuyor” diyor; ABD’nin “11 Eylül saldırıları sonrasındaki İslâm algılamasını artık değiştirmesi ve özgürlük/güvenlik paradigmalarının yeniden belirlenmesi gerektiği”ni söylüyor. “ABD artık sorumluluk yüklenmeli” diye konuşuyor. Ne var ki İslâm’ı “terör dini”, Müslümanları “terörist” olarak damgalayan ABD’nin Irak’ı işgaline “destek hamûleleri”ni sağlıyor. Türkiye’nin havaalanlarını, limanlarını, üslerini, conilerin her türlü savaş malzemesi, silâh ve mühimmatın nakil ve dağıtımına açıyor. İncirlik’ten havalanan Amerikan savaş uçakları, Irak’ın üzerine binlerce sorti düzenliyor. Müslüman Afganistan işgaline ek asker gönderiyor; Mehmetçiğin operasyonlarda ve devriyelerde kullanılmasına, arkadan dolanılarak cepheye sürülmesine göz yumuyor. İsrail’in Gazze zulmünü açıkça kınayan, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden oluşan, başşehri Doğu Kudüs olan bağımsız, demokratik, kalıcı bir Filistin devletini tanıyacağını ilân eden AB’ye her fırsatta rest çekip meydan okuyup büyükelçilerini azarlayan Erdoğan, İsrail zulmünü destekleyen ABD’ye en ufak bir t’arizde bulunmuyor. Neden?
18.02.2010 E-Posta: [email protected] |