Görüş |
Komşumuz Yunanistan kaynıyor
Kökü mazide olan komşumuz Yunanistan’ın ülkeyi kaosa sürükleyen cuntaların arasından sıyrılıp bu demokratik günlere ulaşması pek kolay olmadı. Şüphesiz bunda Yeni Demokrasi Partisi’nin lideri Karamanlis’in büyük payı var. Bütün muhalefete rağmen üyelik sürecinin ele alınması için AB’nin kapısını aşındırmayı başarmıştı. Nihayet halk 1 Ocak 1981 yılında AB üyeliğine adım attı… AB üyeliği ile tanıştığı günlerde enflasyon % 30’lar düzeyindeydi. Beklentiler yüksekti ve ilk zamanlar üyeliğinin getirilerini hemen görmek isteyen muhalefet ve halktan tepkiler yağıyordu. Grevler artmış, birçok şirket iflâs etmiş, çiftçiler haykırmaya başlamıştı. Muhalefetin sesi günden güne yükseliyordu. Nihayet 1985 yılında meyveler alınmaya başlandı. Hükümet Brüksel’e yeni projelerle gidiyordu. AB bu projelerin yaklaşık yüzde 60’ını finanse ediyordu. Fakat makyajda usta olan Yunanistan projelerin maliyetini şişirdiği için neredeyse projenin tamamını AB’ye finanse ettiriyordu. Avrupa Merkez Bankasından düşük faizlerle borçlanabiliyordu. Kısaca Euro’ya geçip AB çatısına sığınan ülkeye para üstüne para yağıyordu. AB üyeliği ile özellikle demokratikleşme sürecinde büyük ilerlemeler oldu. Halk memnundu. Fakat Yunanistan uçurumun kıyısına giden yolu göremiyordu. Aldığı finansmanları gerekli yerlerde kullanamadı. Har vurup harman savurdu. Alt yapı yatırımlarına yönlendirmedi, uzun vadede getiri sağlayacak projelere başvurmadı. Bütçe açıkları büyüdü, kamu borçlanması günden güne arttı ve krizin bağrında mevcut hükümet erken seçim dedi… Seçimler oldu, devralan hükümet heyecanlıydı. Fakat nasıl bir yükü devraldığını ileriki günlerde daha iyi anlayacaktı. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in ülkenin kredi notunu indirmesiyle bütün gözler Yunanistan’a çevrildi. Hükümet tedbirler aldığını ifade ettiyse de durum bugünlere kadar ulaştı… Peki, neler oluyor Yunanistan’da… Yunanistan’ın bütçe açığının millî gelire oranı yüzde 12,7 düzeyinde. Ülkenin dış borcu 300 milyar Euro. Ülkenin bu borcu çevirebilmesi için 2010 yılında 55 milyar Euro’ya ihtiyacı var ve şu anda bu borcu çevirebilecek gücü yok. Eskiden Euro’nun şemsiyesiyle piyasalardan çok rahat ve düşük maliyetle borçlanabiliyordu… Yunanistan’ın AB’ye gönderdiği malî verilerde değişiklik yaptığı da ortaya çıktı. Eurostat Yunanistan’ın malî verilerini güvenilir bulmadığını ifade etti. Artık kredibilitesi de yok piyasalarda ve piyasalar bir an önce zamanı gelen alacaklarının garantiye alınmasını istiyor. Kime görev düşüyor... AB’nin IMF gibi denetleyen ve yardım eden bir kuruluşu yok. Avrupa Merkez Bankası para da basamaz. Her ne kadar IMF yardıma hazır olduğunu ifade etse de görev birliğin güçlü ekonomilerine düşüyor, yani Almanya ve Fransa’ya… Almanya ve Fransa halkından topladığı vergilerle yangına koşacak mı? Veyahut bu ülkelerin halkları ceplerinden toplanan paraların Yunanistan’a akmasına razı olacak mı? Bilinmez… Ama Euro’nun haysiyeti bu ülkelerin ellerinde. Yunanistan ne gibi tedbirlere başvurdu… İşe başbakan ve bakanların maaşını dondurarak başladı. Emeklilik yaşını 63’e çekerek uzattılar. Kamu şirketlerine prim ödenmeyecek ve kamu şirketleri yönetim kurulu üyelerinin ödenekleri yüzde 50 kısılacak. Yurtdışından mevduat getirene teşvik uygulanacak. Yıllık 60 bin Euro’nun üzerindeki gelir sahiplerine yüzde 40 vergi oranı uygulanacak. Yunanistan’ın bu süreçte halkından haklarından feragat etmesini beklemesi sosyal sorunları da arkasından sürükleyecek gibi… Bize nasıl etkisi olur… Yunanistan’ın bu durumu Euro’nun genişletme çalışmalarını sekteye uğratacak. Bu yangının Yunanistan ile benzer sıkıntıları yaşayan İrlanda, İspanya ve Portekiz’den diğer Euro Bölgesi Ülkelerine sıçraması ile birlikte ihracatımızda hâlâ yüksek payı olan AB üzerindeki bir daralma bizi de etkileyecek. İhracat yapamayan sanayimiz daralacak. İstihdamı daha da kötüleştirecek ve millî gelirimiz küçülecek… Dolayısıyla komşuda pişen bize de düşecek. Dilerim yangın büyümeden AB’nin büyük ülkeleri Yunanistan’a küçük, ama kalıcı bir nefes üflerler…
TÜİK' TEN EN SON AÇIKLANAN VERİLER Geçtiğimiz yıl Ülkemizin cari açığı 13.8 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2008 yılında ise bu rakam 41.9 milyar dolardı. Cari açığın millî gelire oranı 2.3 düzeylerinde. Açığımız Ülkemiz açısından MB rezervlerini de göz önünde bulundurduğumuzda sürdürülebilir ve finanse edilebilir rakamlarda. Fakat bir yandan da ithalata bağımlı bir büyüme modeli olan ülkemizin sanayisinin kriz öncesi seviyesine gelmediğini gösteriyor. 2010 yılı Ocak ayında karşılıksız çek sayısı 103 bin oldu. Bu rakam 2009 yılında 195 bin olarak gerçekleşmişti. Bu rakamlar yüzde 47 azalmayla karşılıksız çeklerde ciddî bir iyileşmeyi işaret ediyor. Sanayi üretim endeksi 2009 yılı Aralık ayında 2008 Aralık ayına göre yüzde 25,2 bir önceki aya göre ise yüzde 8.7 artarak 117.1 seviyesine gerçekleşmiştir. 2008 yılında krizin etkilerinin derin olması dolayısıyla endeks yüksek bir artış düzeyi göstermektedir. Fakat reel artışta sevindirici bir toparlanmayı işaret ediyor. Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 233 bin kişi artarak 3 milyon 270 bin kişiye yükselmiştir. Sanayi üretimindeki bu reel artış henüz konjonktürel etkilerinde var olması ile istihdama yansıması gecikecek gibi görünüyor.
GİRAY ŞAN, [email protected] |
18.02.2010 |