H. İbrahim CAN |
|
Rusya ve Çin İran’a yaptırım uygulayabilir mi? |
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun günübirlik Tahran ziyareti, Amerika’nın yeniden alevlendirmeye çalıştığı İran ateşinin tavını düşürmeyi amaçlıyor. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un Katar’daki temasları, Amerika’nın Çin ve Rusya ile görüşmeleri de hep aynı hususta düğümleniyor: İran’a karşı uygulanacak yaptırımları belirlemek ve Güvenlik Konseyi’nden karar çıkarmak. Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum, ne zaman Batı ile İran arasında uzlaşma havası doğsa, şartlar biraz yumuşasa, İran’dan ipleri koparacak bir açıklama geliyor. En son nükleer yakıt karşılığı zenginleştirilmiş uranyumun başka bir ülkede depolanması konuşulmaya başlandı. Fransa, Türkiye ve Rusya bu konuda olumlu yaklaşan müstakbel emanetçiler olarak ortaya çıktı. Beklenmedik bir zamanda İran uranyumu yüzde yirmi zenginleştirme programını başlattığını ilân etti. Sanki Amerika’nın ekmeğine yağ çalmak ister gibi. Amerika da bu fırsatı bekliyormuş gibi hemen, İran’ın komşularına füze savunma sistemleri yerleştirmeye, İran’a karşı yaptırıma yaklaşmayan Çin ve Rusya’ya baskı yapmaya başladı. Rusya en büyük silâh müşterisi ve sivil amaçlı nükleer malzeme alıcısı olan İran’a karşı sert bir tavır takınmak istemiyor. Çin de en çok petrol ve doğal gaz aldığı (2004 yılında yirmibeş yıllık anlaşma yaptılar) ve çok miktarda tüketim malı (bilgisayar sistemleri, elektrikli ev aletleri ve hatta otomobil) sattığı İran’la arasını bozmak istemiyor. Çin’in İran’a sattığı mallar arasında önemli bir miktarını da yine silâh ve mühimmat satışları oluşturuyor. Her iki ülkenin ayrıca ABD’nin yanında görünmemek için bir çok sebebi var. Bugüne kadar BM Güvenlik Konseyi’nde İran aleyhine yaptırımları büyük ölçüde engelleyen ve uygulanan ambargolara katılmayarak, İran’a çıkış yolları sağlayan bu iki ülke, şimdi neden Amerika ile birlikte hareket etsin? Rusya’nın yeni on yıllık askerî stratejisinde en önemli tehdit NATO’nun doğuya doğru büyümesi. Özellikle de eski Sovyetler Birliği ülkelerinden yeni NATO üyeleri doğmasını asla istemiyor. Rusya’nın bu hassasiyetini bilen Clinton NATO’nun bütün başvurulara açık olması gerektiğini savunuyor. Böylece Rusya’yı ikna etmede en önemli koz NATO olacak. Yani Amerika, İran’a karşı NATO kozunu kullanıp, işi uluslar arası bir işbirliği imiş gibi göstermek için BM Güvenlik Konseyi’nden de karar çıkaracak. Çin’e karşı ise; Amerikan ekonomisini ayakta tutan Çin kredilerinin geri ödemesinde aksama kozunun kullanılması yeterli. Peki neden? İran’ın nükleer programı Amerika’yı neden bu kadar rahatsız ediyor? Daha doğrusu rahatsız eden gerçekten nükleer program mı? Pakistan, Hindistan ve İsrail’in sahip olduğu nükleer güce, İran’ın da sahip olması çok da önemli değil aslında. Aslında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın söylediği gibi dünyada nükleer silâhları kullanma dönemi bitti. Çünkü herhangi bir ülkenin bu tür bir silâhı kullanmasının, bütün ülkeleri etkileyebilecek sonuçlar doğuracağı bir dünyada yaşıyoruz. Bu riski kimse göze alamaz. Yaygara koparan, kendisi nükleer silâha sahip olmasına karşın, İran’ın bu güce sahip olmasını önlemeye çalışan İsrail bile aslında İran’ın bu silâha sahip olsa dahi onu kullanamayacağını biliyor. Asıl mesele Amerika’nın bu bahane ile İran’ın bölgedeki gücünü azaltmak ve bölgedeki kalıcılığına hukukî zemin oluşturmak istemesi. İran da bu konuda ABD’ye bahane vermek için elinden geleni yapıyor. Böyle bir durumda Türkiye’nin arabuluculuğundan olumlu bir sonuç çıkması zor görünüyor. Umarız bu tuhaf güç gösterileri ve sinsi politikaların bedelini masum insanlar ödemez.
18.02.2010 E-Posta: [email protected] |