H. İbrahim CAN |
|
Orams dâvâsının Kıbrıs’taki etkileri |
Kıbrıs sorununda çözümsüzlük süreci uzadıkça, Kıbrıslı Türklerin içinde bulunduğu şartlar gittikçe daha da ağırlaşıyor. Son zamanlarda Avrupa Toplulukları Adalet Divanında (ATAD) Kıbrıslı Rumların Türkiye aleyhine açtıkları, KKTC’deki gayrimenkullerine ulaşmalarının engellendiği yolundaki dâvâlar aleyhimize sonuçlanmaya devam ediyor. Aslında bu tür dâvâlarda Adalet Divanının muhatap olarak KKTC’yi alması gerekirken, “adadaki Türk askeri sayısının çok fazla olduğu, dolayısıyla Türkiye’nin adanın kuzeyinde etkin kontrol ve otoriteye sahip olduğu” gerekçesiyle Türkiye’yi muhatap almaktadır. Bunda 2003 yılına kadar KKTC’de ATAD tarafından kabul edilen bir iç hukuk sisteminin bulunmadığı gerekçesi de önem taşıyordu. Anayasa değişikliği ve 2003 yılında Taşınmaz Mal Tazmini Yasasının çıkarılıp Taşınmaz Mallar Komisyonu kurulmasıyla, iç hukuk yollarının oluştuğu artık mahkeme tarafından kabul edilir hale geldi ve bazı dâvâlardan Türkiye bu komisyonun kararlarını kabul etmesi sayesinde kurtuldu. Andromahi Aleksandru kararı bunlardan birisidir. Orams dâvâsı ise KKTC’de yatırım yapan, gayrimenkul edinen yabancıların durumunu kötüleştiren bir sonuç doğurdu. Bir Kıbrıslı Rum, kendisinin 1974 harekâtıyla KKTC tarafında kalan topraklarına İngiliz Orams çiftinin ev yaptığını, bunun kendi mülkiyet hakkının ihlâlini oluşturduğunu ileri sürerek Rum mahkemesinde dâvâ açtı ve dâvâ Orams çiftinin aleyhine sonuçlandı. Temyiz yoluna gitmişlerse de bunu da kaybettiler. Ancak Rum dâvâcı Apostolidis bu kararı infaz ettiremediği için bu kez İngiltere İstinaf mahkemesine başvurdu. İstinaf mahkemesi ATAD’dan görüş sorunca ortaya KKTC’yi kötü yönde etkileyen bir görüş çıktı: “Kıbrıs Rum mahkemelerinin KKTC’de Rum malı edinen ya da yatırım yapan yabancılar hakkında vereceği kararlar bütün AB ülkelerinde uygulanabilir, dâvâlıların mallarına el konulabilir ve hatta dâvâlılar tutuklanabilir”. İşte şimdi gündemi iki toplum arasındaki malvarlıklarına ilişkin müzakereler bu kararın karanlık tablosu altında yürüyor. Bu karar aslında Rumların baskısıyla Avrupa Birliği’nin Türkiye ve KKTC’yi ekonomik anlamda baskı altına alma aracı olarak kullanılıyor. Şimdi özellikle İngiltere’de, KKTC’de yatırım yapan, gayrimenkul alan İngilizlerin karşılaşacağı sorunlar tartılışıyor. Bu gelinen noktada; yıllardır Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün en iyi çözüm olduğunu savunan statükocular, Kıbrıs Türklerine ve Türkiye ekonomisine bu çözümsüzlüğün yüklediği yüklerin de sorumlusudur. Şimdi hâlâ bu tavrı sürdürmeyi, mümkünse Kıbrıs seçimlerinden çözümsüzlüğü savunan bir siyasal irade çıkarmaya çalışmayı tercih ediyorlar. Halbuki Türkiye’nin hiçbir sorunu çözümsüzlükle çözülemez. Kıbrıs’ta—tıpkı Güneydoğu’da olduğu gibi—çözümsüzlük artık sürdürülemez hale gelmiştir. ATAD kararları da bunun yükünü gittikçe arttırmaktadır. Öyleyse BM ve Amerika dahil olmak üzere bütün dış aktörleri de işe daha yoğun sarılmaya çağırmak ve bir an önce çözüm bulunmasını sağlamak, izlenecek en iyi politika olarak görülmelidir. 17.02.2010 E-Posta: [email protected] |