Faruk ÇAKIR |
|
Millet bunları bilmeli |
Her gün yeni şoklarla sarsılıyoruz. Bazıları istemese de bu ‘şok bilgi’lerin duyulmasında sayısız fayda var. Ancak bu şekilde karanlıklardan aydınlığa çıkmak mümkün olur ve inşallah olacak. 28 Şubat sürecinde sırf ‘namaz kıldığı için’ ordudan atılan Prof. Dr. İskender Pala’nın hatıraları bazı ‘tabu’ların yıkılmasına sebep olmuştu. Aslında bu anlatılanlar bir kişinin değil, binlerce kişinin yaşadığı bir dramdı. Pala’nın anlattıklarının benzerlerini onlarca YAŞ mağdurundan dinlemiştik. Ancak bu hatıralar tam anlamıyla kamuoyuna mal olamamıştı. Belki bu vesile ile kamuoyu bu konuya biraz daha duyarlı yaklaşır ve binlerce mağdurun sesine kulak verir... Çetin Emeç’in eşinin anlattıkları da sarsıcıydı. Benzer şekilde haksızlığa uğrayanlar susmayıp, yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşırsa ‘tabu’lara sığınanların tutunacakları bir dal kalmaz. Bu bakımdan meselâ YAŞ kararıyla görevine son verilen yaklaşık 1700 kişinin her halde 998’inin benzer hatıraları vardır. (“Bin” sayısı zaman zaman “bir” sayısı ile karıştırıldığı için özellikle “998” dedik, yoksa bu sayı bir araştırmanın neticesi değildir!) Yıllardan beri benzer haksızlıklara dikkat çekip, “Bu yanlışa kim dur diyecek?” diye sorup dururuz. Fakat ne hikmetse hem Türkiye’yi idare edenler, hem de bu hususta hassas olması beklenenler bu haksızlıklar karşısında susmayı tercih ederlerdi. Ama artık susmak, bu hatıraları duymamak mümkün değil. Gerek faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin aileleri ve gerekse yargılanmadan ordudan atılan YAŞ mağdurları konuştukça, bilinmeyenler bilinir olacak ve hakikatler ortaya çıkacak. Yıllardan beri bilmedikleri için yanlış yapanlara destek veren ve duâ edenler de bu dua ve manevî desteklerini geri çekecek ve ‘tabu imparatorluğu’ çatırdayacak. Çünkü hakikatlerin uzun süre gizli kalması eşyanın tabiatına aykırıdır. Nasıl ki sular tersine akıtılamaz, aynı şekilde milet de uzun süre yanıltılamaz, kandırılamaz ve aldatılamaz. Yıllardan beri yaşananların geniş kitlelerce gecikmeli olarak duyuluyor olması başlı başına bir ‘ayıp’tır, ama ‘zararın neresinden dönülse kârdır’ misali, buna da sevinmek lâzım. Bu yanlışlara imza atan kurumların da bundan sonra daha insaflı ve iz’anlı olması beklenir. Bazıları mealen diyor ki; “Bu konuları gündeme getirmeyin. Onları kendi haline bırakın. Onlar zaten kendi içindeki ‘çürük elmalar’ı ayıklar.” Aslında olması gereken budur, ama bu tesbitin Türkiye gerçeğiyle uzaktan ve yakından alakası olmadığını YAŞ kararlarıyla yargılanmadan ordutan atılanların listesine bakarak anlamak mümkündür. Bu listeye bakan herkes bir ‘ayıklanma’ yapıldığını görür. Ama ne yazık ki bu ayıklama “çürük elmalar”ı değil, eşi başörtülü olan ya da namaz kılanlara karşı yapılıyor! Türkiye artık bu yanlışa son vermeli. Kanunlarda namaz kılmayı yasaklayan bir madde mi var ki, kişiler namaz kıldıkları için ya da eşi başörtülü diye görevlerinden atılıyor? Hem de ne atılış! Bir anlamda ölüme mahkum ediliş gibi. Hiçbir kamu kurumunda işe girememe cezasıyla birlikte! Her şey unutulsa bile bu insanlık dışı, haksız ve hukuksuz uygulama unutulabilir mi? Bu haksız uygulama devam ettiği sürece buna ses çıkarmayan siyasetçi, ne yüzle milletten ‘yetki’ ve ‘temsil’ görevi isteyebilir? Başta ordu olmak üzere bütün kurumlardan, kanunlar önünde ‘çürük elma’ olarak isimlendirilebilicek kişiler ayıklansın. Namaz kılan, eşi başörtülü olan ‘insan’lar değil... 17.02.2010 E-Posta: [email protected] |