Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
“Kurumsal uyum” ve başörtüsü |
Yedi yıl önceki darbe planlarıyla ilgili tartışma ve sorgulamaların bugün yapılmasını “demokratik olgunluk”la açıkladıktan sonra, bu yorumu “Türkiye’nin normalleşmesi için yol haritanız var mı?” sualine verdiği “Kurumsal anlamda demokratik olgunluğa henüz ulaşamadık” cevabıyla “revize” eden Erdoğan, benzer bir tavrı başörtüsü meselesinde de sergilemişti. Uzunca bir süre “Bu sorunu mutabakatla çözeceğiz” dedikten sonra, “Toplumsal mutabakat var, ama henüz kurumsal mutabakat yok, onun için çözemiyoruz” demeye başladı. Ondan sonra da bu meseleyi gündeme dahi getirmez oldu. Tabiî, istisnaları saymazsak... O istisnalardan biri, 27 Nisan ve 367 konjonktüründe yapılan 22 Temmuz seçiminde alınan güçlü seçmen desteği ve ilâveten cumhurbaşkanı seçiminde hedefe ulaşmanın verdiği moralle gündeme getirilen sivil anayasa projesi, terördeki adeta “zaman ayarlı” tırmanışa paralel olarak sınırötesi operasyon tezkeresinin öne çıkması bahanesiyle askıya alındıktan sonra, Erdoğan’ın Madrid’de başörtüsü için yaptığı “Velev ki siyasî simge olsun” çıkışının ardından, başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma iddiasıyla başlatılan MHP destekli anayasa değişikliği “harekât”ı. Gerek çıkış noktası, gerek dayandığı mantık, gerekse izlenen yöntem cihetleriyle baştan sona problemli olan bu girişim, uzantısı olan “Tavşan kulak modeli örtü” gibi tuhaflıklarla birlikte akamete uğradı, ama çok ağır sonuçlara sebep oldu. Mağdur başörtülülere hiçbir faydası olmadığı gibi, tam tersine “Oh, nihayet yasak kalktı” diyerek sevinip ümitlenenlere yeni hüsranlar yaşattı. Sonrasında, hem Mecliste 411 oyla kabul edilen değişiklik Anayasa Mahkemesinden döndü, hem de AKP hakkında kapatma dâvâsı patlatıldı. Dâvâdan çıkan “Kapatmıyoruz, ama ağır ihtar veriyoruz” kararı ise AKP ile birlikte tüm Meclisi ve siyaseti ağır bir yargı vesayeti altına soktu. Karar sonrası ortaya çıkan durumu hükümetin “etkili” bir Bakanı o zaman şöyle yorumlamış: “Artık beş şeritli otoban iki şeride düştü. İşimiz çok zor.” (Adem Yavuz Arslan, Bugün, 15.2.10) Karar öncesinde yol gerçekten “beş şeritli otoban” benzetmesine uygun muydu, tartışılır; ve eğer öyle idiyse, “Reform ve icraatlarda bunun gereği olan sür’ati niye göremedik?” sualinin bu bakımdan ayrıca tartışmaya açılması icab eder. Başbakanın “Direksiyonda biz varız ve gaza basmak istiyoruz; ama başkaları vitese, debriyaja basıyor ve direksiyona da müdahale etmek istiyor” örneğiyle, yardımcısı Çiçek’in “Araç yağ yakıyor, egsoz patlak, lastikler kabak” ifadesi gibi... Erdoğan’ın başörtüsünü gündeme getirdiği diğer örnek de, eşi Emine Hanımın Nejat Uygur’u ziyaret için GATA’ya alınmadığını söylemesiydi. Ve Genelkurmay Başkanının “Keşke olmasaydı” diyerek kapattığı bu hadise, hem Başbakanın bu konudaki acz ve çaresizliğini bir defa daha gözler önüne serdi; hem de sorunu lokalleştirip kişiselleştirdiği için, diğer alanlarda artarak devam eden yaygın mağduriyetleri gündeme getirme vesile ve fırsatı olarak değerlendirilemedi. Erdoğan’ın Danıştay’a katsayı tepkisini “Başbakan imam hatip mezunu olduğu için mi bunları yapıyorsunuz?” sualiyle dile getirmesi de aynı kişiselleştirme yaklaşımının yeni bir tezahürü. Şimdi Türkiye, başörtüsü yasağını ve katsayı engelini aşma konusunda da, genel olarak normalleşme bahsinde de Erdoğan’ın sözünü ettiği kurumsal mutabakata ve kurumları da kapsayan demokratik olgunluğa erişmeyi bekliyor. Bu bekleyişin ne zamana kadar süreceği ise belli değil. Başbakanın darbe planları ve soruşturmaları için “Bu süreç kurumlarımızla işbirliği, koordinasyon içinde yürüyor. Birbirimizi kırmadan, korkmadan, çekinmeden tabu sayılan meseleleri konuşuyoruz” sözleriyle anlattığı kurumsal uyum, eğer gerçek durumu yansıtıyorsa, diğer alanlarda neden yok; o da ayrı bir merak konusu. Sakın bu “uyum,” teslimiyetin kılıfı olmasın! 17.02.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (16.02.2010) - “Kurumsal olgunluk” (14.02.2010) - Cahiliye vahşeti (13.02.2010) - Demokratik olgunluk mu? (12.02.2010) - Gül ve gizli anayasa (11.02.2010) - Hükümet ve gizli anayasa |