H. İbrahim CAN |
|
Yalnızlaşan Bosna’ya dost eli |
Haftabaşında Ankara’da Sırbistan ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanları, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun öncülüğünde bir araya geldi. Son beş ayda beşinci kez tekrarlanan bu toplantıların önemli bir amacı vardı: Kanlı Bosna savaşı sonrası Dayton Antlaşması ile kurulan, ama işlemez hale gelen sistemin tıkanıklığını çözmek. 1995 yılında rahmetli Aliya İzzetbegoviç, Slobodan Miloseviç ve Franjo Tudjman tarafından imzalanan ve savaşı bitiren Antlaşma, ülkeyi iki özerk yönetime bölmüş, yüzde 49’unu Sırp Cumhuriyetine, geriye kalan yüzde 51’ini Boşnak-Hırvat federasyonuna vermişti. Her iki bölgenin kendi parlamentosu, yasaları, polis sistemi ve eğitim politikaları vardı. Zayıf bir merkezi yönetim, kısmen dışilişkiler kurma yetkisi bile bulunan bu etnik açıdan bölünmüş devletleri bir arada tutmaya yetmedi. Ortak devletin başkanlığını da dönerli sistemle yürütüyor üç toplum. Başlarında da siyasileri dahi görevden alma yetkisi bulunan bir uluslar arası toplum yüksek temsilcisi bulunuyor. Beklenti uzun vadede merkezi hükümetin güçlenip, federasyonlar arası işbirliğinin artması ve Bosna’nın 21. yüzyılın çok etnisiteli demokratik örnek devleti olacağı yönündeydi. Ancak Sırplar, Sırbistan ile bağlarını güçlendirip, Bosna-Hersek’i bölmek için ellerinden geleni yapmaya devam ettiler. Savaşın mirası olan etnik düşmanlıklar ise hiç silinmedi. Bosna-Hersek’te de Boşnaklar ile Hırvatlar arasında anlaşmazlıklar yaşanmaya devam etti. Hırvatlar ile Sırplar, en büyük etnik grup olan Boşnakların, sayısal çoklukları sebebiyle merkezi hükümeti ele geçirecekleri kaygısıyla, merkezi yönetimin güçlenmesini istemediler. Şimdi Sırplar kendi bölgelerinde nüfus sayımı yaparak, savaş öncesi nüfusa dayanan paylaşımı geçersiz hale getirmeyi, böylelikle katlederek, topraklarını işgal ederek değiştirdikleri demografik yapıyı yasallaştırmak istiyorlar. Devleti oluşturan bu devletçiklerin aralarında anlaşamaması, Avrupa’nın ortasındaki bu ülkeyi AB ve NATO üyeliğinden yoksun bıraktı. Anlaşmazlığın sürmesi ise, ülkeyi tekrar bölecek bir kördüğümü güçlendiriyor. Avrupalılar da Sırbistan ve Hırvatistan’a serbest dolaşım hakkı tanıyarak bu uzlaşmazlığa katkıda bulundu. Zira Belgrad’ı kendi başşehirleri sayan Bosnalı Sırplar ile, vatandaşlık hakkına sahip oldukları Hırvatistan yoluyla serbest dolaşımdan yararlanan Hırvatlar, Bosna-Hersek’in bütünleşmesi ve AB üyeliği ile pek ilgilenmiyor. Geriye Avrupa’dan dışlanmış ve yalnız bırakılmış Boşnaklar kalıyor. Boşnaklarla yalnızca Türkiye ilgileniyor desek yanlış olmaz. Türkiye, geçen yıldan bu yana Sırplarla Boşnaklar arasında uzlaşma ve yakınlaşmayı sağlamaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün Sırbistan ziyareti de bu amaca hizmet ediyordu. Bu çabaların gerekçesini Davutoğlu; “Balkanlar’daki her dostluk, bizim gibi geleceği aydınlatan bir adımdır” sözleriyle anlatıyor. Ancak Türkiye’nin bu girişiminden Sırpların ve onların himayesini üstlenenlerin memnun olmadıkları biliniyor. Aslında Sırplarla Hırvatlara serbest dolaşım hakkı tanıyıp, Boşnakları bundan mahrum eden Avrupa Birliği, geçen yüzyılın sonundaki en kanlı savaşa sırtını dönerek oluşturduğu parçalanmışlığı, şimdi bölünmüşlüğü destekleyerek taçlandırıyor. Böylelikle Türkiye’ye karşı çifte standart uygulayarak ispatladıkları bir gerçeği, bir kez daha teyit ediyorlar. Bu tezi çürütmek için bir çaba gösterip göstermeyeceklerini görmek için çok beklememiz gerekmeyecek.
Gündemin nabzını tutmak için tıklayın! 11.02.2010 E-Posta: [email protected] |