Ali FERŞADOĞLU |
|
Yalıtım/unutma mekanizması ve iman |
Benliğimizin bilinen temel savunma mekanizmalarından biri, bastırma ve unutmadır. Korktuğumuz, endişe ettiğimiz şeylerin hakikî mahiyetlerini anlayamazsak; onları bastırır, unutur, nisyana mahkûm ederiz. Hayatın ağır yükleri, geçmişten gelen üzüntüler, istikbalin endişeleri, kaygıları, hazır zamanın problemleri insanı perişan eder. Bu açıdan “unutkanlık/nisyan” bir ni’mettir. Hem her günün, hem de birikmiş elemleri unutturur.1 Eğer musîbetlerin elemleri; geçmişin kötü olayları her an gözümüzün önünde bir film şeridi gibi geçseydi; hayat yaşanmaz bir hâl alırdı. “Unutkanlığın” verilmesinin en önemli sebeplerinden birisi de bu. Unutur ve rahatlarız! Stres ve psikolojik travmalar karşısında ilgili konuları unutmak, insan için büyük bir nimet olur. Kişiyi en fazla rahatlatan savunma mekanizmalarındandır. Meselâ, sevdiklerini kaybeden veya maddî kayıplara maruz kalan kişinin önemli dayanaklarından biri, olay karşısında yaşadığı yıpratıcı duyguları unutmasıdır. Ancak, bu mekanizma bir ni’met iken nikmete dönüşebilir. Vasat mertebesini aşmış, “ifrat veya tefrite” düşmüş bir yalıtım mekanizması; insana nefsini, görevlerini, hayata geliş gayesini, ibadetlerini, iman esaslarını unutturur ve bu daha büyük stres ve sıkıntılara meydan açar. Bize verilen duyguları/mekanizmaları zararlı veya faydalı kılmak kendi elimizdedir. Eğer, nefsin ve dünyanın hesabına kullanırsak, o zaman zarar verirler. Diğer taraftan “ölüm”—gaflet nazarıyla bakıldığı vakit—başta kendimiz olmak üzere, gençliğimizi, eşimiz/dostumuzu, çoluk çocuğumuzu hepimizi yutacak. Öte yandan; bastırdığımız diğer korku, endişe, sıkıntı ve problemlerimiz de konuşmalarımızda, işimizde veya rüyalarımızda (kâbuslar şeklinde) ortaya çıkar. Öfke, kızgınlık, isteksizlik, durgunluk, hayattan zevk alamama, işe sarılmama, bezginlik biçiminde tezahür ederek içten içe bizi kemirirler. Bunlar için bir enerji sarf ederiz. Bu da ayrıca bizi yorar; gücümüzü, direncimizi kırar. Hastalık ve mikroplara mağlûp oluruz. Dolayısıyla bu mekanizma kısa zaman zarfında bir rahatlama sağlayabilir. Ancak, dünya çalkantıları, bu sun’î/yapay tedbiri geçersiz kılıyor. Bu korkuları yok etmek için tek bir yol var. Meselâ, ölümün mahiyetini anlayıp onu öldüreceğiz! Ebedî/sonsuz yaşamak içten gelen, fıtrî bir arzu, gemlenemez bir dürtüdür. Ölümün yokluk olduğu düşüncesi ise; bu arzumuzu mahveder. Ancak, âhiret, haşir (öldükten sonra dirilmeye imân) ile kurtulabiliriz. Yalıtım mekanizması; Allah’a tevekkül ve kadere imân ile tedâvi edilebilir. Çünkü tevekkül, güven; bir iş için lüzumlu şartları hazırladıktan, gerekli çalışmayı yaptıktan sonra, sonucu Allah’tan beklemektir. Yâni insanın gücünü aşan meselelerde, Allah’a güvenmesidir. Bütün vehimleri, şüpheleri, vesveseleri yok eden, iksirli bir ilâçtır tevekkül. Eğer insan Allah’a tevekkül etmezse, vicdânı devamlı sıkıntılar içinde kalır. Çünkü, o zaman tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Gerçek huzur ancak tevekkülle mümkündür. Çünkü, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise iki cihan saadetini gerektirir.2
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 134. 2- Sözler, s. 248-249. 11.02.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |