11 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Hani 28 Şubat bitmişti?

DANIŞTAY “28 Şubat” sürecinin bitmediğini fiilen ispatlayıverdi... Danıştay 8. Dairesi’nin, İstanbul Barosu’nun yaptığı gizli başvuru üzerine, üniversiteye girişteki 10 puanlık katsayı farkının yürütmesini oybirliğiyle durdurması ne demek?

İmam Hatip mezunu çocuklar üniversiteye girmesin demek...

Parmak kadar iken aile yönlendirmesiyle gittiği bir lisenin damgasını ömür boyu mecburi bir istikamet olarak yaşasın demek...

İmam Hatip Lisesi’ne gönderildiği için doktor, mühendis, mimar olamasın, önü ebediyen kesilsin demek.

***

Aslında bu kararı Danıştay alıyor ama zihniyet, 28 Şubat askeri darbesinin zihniyeti.

Neden mi?

Çünkü 28 Şubat post modern darbesine kadar böyle bir uygulama yok...

Ne zaman ortaya çıkıyor?

1998’de.

Danıştay ısrarı, Anayasal ve yasal değil, 28 Şubat’sal...

***

YÖK, kaynağını Anayasa’dan alan bir kurum, Anayasal bir kuruluş...

Demek ki kaynağını kendi kuruluş yasasından alan bir yetkiyi rahatlıkla kullanabilir...

Nitekim 1999’da Danıştay’ın sabit kalması için direndiği kararı da YÖK almıştı. Danıştay şimdi o kararı alan YÖK’ün yeni bir karar alamayacağı kanaatinde...

Demek mesele Anayasal değil...

***

Üstelik bu kararlar (...) “askerin Kemalizm anlayışının” damgasını taşıyor ama “çağdaş dünya anlayışının” çok çok uzağında...

Neden?

“Laik, Batılı, modern” Atatürkçü zevat Anadolu’nun yoksul çocuklarının çaresizlikten İmam Hatip’e gidenlerini üniversiteye sokmak istemiyor...

Hâlbuki başta ABD, üniversiteye girmek için “lise” şartı aramaktan vazgeçme eğiliminde... Bizim Kemalistlerin “batılı, laik, modern, çağdaş” anlayışları, garnizonların “rap rap” yürüyüşleriyle irtibatlı... Ufuk çizgisi orada bitiyor.

***

Bir başka konu da...

Ne askere ne de hukukçuya bizde “sosyoloji” ya da toplumsal değişim öğretilmez...

Din devletinden mi korkuyoruz, bunun panzehiri yığınların sisteme dâhil edilmesi, başörtülü kızlarımızın, İmam Hatip’li çocuklarımızın çok değişik yaşamların anahtarını açacak farklı üniversitelere girmesini olanaklı kılmak değil mi?

Toplumun değişim istikametlerini izlemeden ve irdelemeden, bir askerlik anlayışı ya da bir hukuksal yaklaşım ne kadar sağlıklı olabilir? Tabii bunları halkı mutlak düşman görerek 1930’lar Türkiye’sinde demir atmak için yanan tutuşan fanatiklerin dışındaki iyi niyetli insanlara soruyorum...

***

Danıştay kararı, 28 Şubat’ın bitmediğini gösterdiğine göre, “siyasal iktidarın” da 28 Şubat’ın neden hâlâ bitmediğini sorması gerekmez mi?

TBMM çoğunluğu...

Tek başına iktidar...

Çankaya...

Tüm bunlara rağmen meslek okullarıyla ilgili bir katsayı sorunu bile neden acaba çözülemiyor?

Çünkü siyasal iktidar, gelişmelere “sistemsel bir bütünlük” içinde bakmıyor... Doğası gereği çok pratik ve pragmatist çareler üretiyor ama “ilkesel bir tutarlılık içinde tablonun tümüne” bakmadığı için rejimi AB standartlarında topyekûn bir değişime tabixi tutamıyor...

***

Örneğin bu ülkede “Anayasal suç” işleyen biri neden yargılanmaz?

Yargılanmaz ise 28 Şubat biter mi?

Bunu da sormak gerek...

Abdullah Gül Cumhurbaşkanı...

Abdullah Gül’ün seçimini filen engelleyen e-muhtırayı yazan ve bunu canlı yayında ikrar eden kişi ise emekli...

Burada Anayasa, hukuk, yasalar var mı, yok mu?

Var ise “muhtıra” vererek halk iradesine silah çekenler neden yargılanmaz?

Üstelik seçimini engellediği siyasetçi devlet başkanlığı koltuğunda oturuyor ise...

***

28 Şubat, zor şartlar altındaki halk çocuklarını mağdur etmeye devam ediyor...

Bu zulmü tümden yok etmek istiyorsanız, “hukukun arkasından” dolaşmayın, doğrudan, açıkça AB standardında bir demokrasi için, artık iyice eskiyen “tek parti rejimini” olduğu gibi kulağından tutun atın...

Mehmet Altan / Star, 10.2.2010

11.02.2010


Yine eşitsizlik ve mağduriyet, ne yazık!

DANIŞTAY bir karar verdi, milyonların dünyası karardı. Eşitlikle ilgisi olmayan, derin mağduriyet yaratan, genç insanların gelecek umutlarına büyük darbe indiren çok yanlış bir karar bu.

Bir buçuk milyon genç insan her yıl üniversite sınavlarına giriyor. Aileleriyle birlikte dört beş milyonluk koca bir topluluk söz konusu.

Bunlara meslek liselerinde, imam hatiplerde okuyan gençleriyle ailelerini de eklerseniz, Danıştay’ın katsayı kararının bu ülkede ne kadar geniş bir kitleyi ilgilendirdiği ortaya çıkar.

YÖK’ün son katsayılarına da kırmızı ışık yakan Danıştay, hem eşiğine gelinen üniversite giriş sınavlarını kaos ortamına itmiş, hem de bu sınavlar için büyük fedakarlıklara katlanan milyonlarca aileyi son derece müşkül durumda bırakmıştır.

Gerçekten çok yazık.

Nereden baksanız öyle.

İnsanlar ne istiyorsa onu okuyabilmeli, tercihlerini istedikleri zaman değiştirebilecek olanaklara sahip olmalı.

14-15 yaşında meslek lisesine giden bir çocuk, hayatta başka bir şey olmak istiyorsa, yolu açık olabilmeli. İster mühendis, ister hukukçu, isterse sinema oyuncusu olmak için yeni tercihler yapabilmeli.

İşçiysen işçi kalacaksın, teknisyensen teknisyen kalacaksın, imam hatipliysen imam hatipli kalacaksın!

Olmaz böyle şey.

13-15 yaşındayken düz lisede fen bölümünü seçtin, hayat boyu başka bir şey okuyamayacaksın, ne mimarlık, ne uluslararası ilişkiler, ne hukuk, hiç birini aklından bile geçiremeyeceksin. Bunun adı eşitlik olacak, öyle mi?

Ayıptır, yazıktır.

Bu kararın eşitlikle de, özgürlükle de bağdaşır bir yanı yoktur. Bu kararın altında yatan gerçek nedene gelince, bu konuda herhangi bir kuşku olduğunu sanmıyorum.

Akla hemen imam hatipler geliyor. Danıştay kararlarının asıl hedefi, imam hatiplilere üniversite yolunu kesmektir.

Bu da büyük bir haksızlıktır.

Ve Danıştay bu haksızlığı devam ettirirken, aynı zamanda milyonları ilgilendiren bir kaosun kapısını da aralamakta maalesef bir sakınca görmemiştir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bu ülke bazı temel sorunlarını bir türlü çözemiyor.

Bu sorunlardan biri de ‘din eğitimi’dir.

Çocuklarına din eğitimi vermek isteyen ya da çocuklarını dindar vatandaşlar olarak yetiştirmek isteyen ailelerin öteden beri devletle, yerleşik laiklik uygulamasıyla dertleri olmuştur.

İmam hatip okulları da bu dertlere bir çare olarak, bu ülkenin ‘din eğitimi sorunu’na bir çözüm olarak çok partili demokrasiye atılan adımla eşzamanlı biçimde ortaya çıkmıştır.

Ama yine eşzamanlı olarak, imam hatipliler devletin içindeki sivil-asker bir çekirdeğin gözünde öteden beri laikliğe bir tehdit olarak görülmüştür. Danıştay’ın son kararı da bu anlayışın ürünüdür.

Ne yapmalı?

Eğer eşitlik, özgürlük, hukuk gibi demokrasiyle ilgili ilkesel kaygılarımız varsa, tek tip kafa yetiştirmeyi demokratik hayat tarzına aykırı buluyorsak, o zaman Türkiye’de din eğitimi sorununu çözecek özgür ve demokratik bir çerçeveyi bir an önce kurmak zorundayız.

Gerçek laiklik bunu gerektiriyor.

İkinci olarak, meslek lisesi mezunlarına,(bu arada unutmayın, tüm meslek liseleri içinde imam hatiplerin oranı sadece yüzde 8) üniversite yolunu açmak için de gerekli düzenlemeler vakit geçirmeden yapılmalıdır.

Üniversitede türban, başörtüsü yasağı gibi, imam hatiplere, meslek liselerine üniversite kapısını kapatmak gibi demokrasi ve insan hakları aykırı ayıplardan bir an önce kurtulmalıyız.

Ama nasıl?..

Demokrasi önünde duran bazı duvarlar var ki hâlâ yıkılamıyor ne hikmetse...

Hasan Cemal / Milliyet, 10.2.2010

11.02.2010


Alternatif planlar

DANIŞTAY katsayı farkının ‘aşılamaz nitelikte’ olması gerektiğini söylüyor. Yani işçiysen işçi kal kardeşim, mühendis olmak senin neyine! demek gibi bir şey.

Kararın gerekçesinde ayrıca eski kat sayının ‘yargı kararıyla istikrar kazandığı’ vurgulanıyor. Bu karar ne zaman alındı bilinmiyor ama Danıştay’a göre ‘yasal değişiklik olmadan katsayı değiştirilemez.’

Ee ‘ne güzel Meclis düzenlemeyi yapsın o zaman’ denebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Meclis’in katsayı ile ilgili yapacağı bir düzenleme anında Anayasa Mahkemesi’ne gider. Bunun için hazır bekleyenler var.

Mahkeme de YÖK’ün yetkisini elinden alacak bir düzenlemeyle sittin sene düzeltilemeyecek bir katsayı adaletsizliğine imza atar. Buyurun size ikinci bir türban kararı! Hedefin de bu olduğu konuşuluyor.

Tabi 1.5 milyon öğrencinin ne olacağı, ailelerinin içine düştüğü durum, sanayinin ara eleman ihtiyacı, yapılan milyonlarca liralık harcama ve oluşan kaos ortamı herhalde yargı çevrelerinin pek umurunda olmadı.

Peki YÖK ne yapacak? Kaynaklar ‘ alternatif a, b, c, d hatta z planımız var’ denildiğini hatırlatıyor. Yani önümüzdeki birkaç gün içinde yeni bir formül üretilebilir. O da Danıştay’dan döner mi? Cevap; a) döner, b) kesin döner, c) iptal edilir, d) hepsi!

Adem Yavuz Arslan Bugün, 10.2.2010

11.02.2010


Soros’lar iş başında

KOSKOCA AB ve dünyanın en sağlam parası olarak gösterilen Euro, bir avuç spekülatörün karşısında çaresiz kaldı.

“Hedge fon” yöneticilerinin iki ayda yüzde 10 değer yitiren Euro’nun daha da düşeceği varsayımıyla 8 milyar dolarlık pozisyon aldıkları söyleniyor.

Bu da “Soros sendromu”nu körükledikçe körüklüyor. Hatırlayanınız vardır mutlaka; dünyanın en ünlü spekülatörü George Soros, kurduğu “Hedge fon” ile 1992’de Sterlin’e karşı inanılmaz bir spekülasyon, daha doğrusu sistemli bir saldırı başlatmış ve sonunda İngiliz Hükümeti’ni pes ettirmişti: Sterlin müthiş bir değer kaybıyla, yani fiili devalüasyonla o dönemde yürürlükte olan “Avrupa Para Sistemi” nden çıkmak zorunda kalmıştı. Soros da o operasyondan 1 milyar dolar kâr etmişti!

Dünyada bugün onlarca, yüzlerce Soros cirit atıyor. Ve buğdaydan petrole, konut kredisinden paraya kadar her şeyi ama her şeyi kumar aracı yapıyorlar...

Erdal Şafak / Sabah, 10.2.2010

11.02.2010


EMASYA sonrası

EMASYA Protokolü’nün kaldırılmasının hemen ardından EMASYA Direktifi diye bir belgeden söz etmiştik.

Bu direktif Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan bir iç örgütlenme belgesidir. Son olarak 2005 yılında yenilenmiştir.

Bu direktifin 3/1/a maddesine göre Türkiye iç güvenlik açısından 17 bölgeye, 17 EMASYA bölgesine ayrılmıştır. Bu bölgelerin hangi komutanlıkların sorumluluğunda olduğu Silahlı Kuvvetler’in kendisini ne denli iç güvenlikle iç içe tanımladığının göstergesidir.

Sorumlu komutanlıklar şöyledir:

EMASYA Direktifi’ne göre: 2., 3., ve Ege Ordu Komutanlığı, Donanma Komutanlığı, EDOK. Komutanlığı, 2,3,4,5,6,7,8,9, ve J. Asayş. Kor. Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı, 15. P. Tümen ile 3. Kolordu K. Yardımcılığı ve 52. Zırhlı tümen...

Adeta tüm askeri birlikler...

Şimdilik iki hüküm aktaralım direktiften:

“Bütün personel şehir planları ve maketler üzerinde eğitilecektir” (3/3/a/III)

“Her yıl icrası planlanan Vatan serisi tatbikatlarda da EMASYA planlarına yönelik olayların enjekte etmesi sağlanacaktır.” (3/3/a/VIII): (Yani Çetin Doğan’ın değil, ordunun işi var karşımızda...)

Evet, mesele işte bu yapılanmanın, ayrıca iç güvenlik birlikleri gibi uygulamaların kaldırılıp kaldırılmadığının takibidir.

EMASYA Direktifi 13 ayrı hukuki düzenlemeye gönderme yapıyor.

Kaldırılan protokol bunlardan sadece birisi...

Olağanüstü Hal Kanunu, Özel Güvenlik Hizmetleri Kanunu, TSK İç Hizmet Kanunu, TSK İç Hizmet Yönetmeliği, Jandarma Teşkilatı ve Görev ve Yetkileri bunların arasında...

En önemlisi 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu bunların arasında...

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “EMASYA’ya ihtiyaç yok, İl İdaresi Kanunu ihtiyacı karşılar” demesinin anlamı bu olabilir mi?

Mevcut yapılanma başka yollarla devam edebilir mi?

Bu önemli bir sorun ve sorudur...

EMASYA Direktifi geçerliliğini yitirmiş midir?

Direktif genelge gücünde yorumlanabilir mi?

Kaldırılması için başka bir emre ihtiyaç var mıdır?

Denetlemek gerek...

Takip gerek...

Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak, 10.2.2010 Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

11.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl