M. Latif SALİHOĞLU |
|
Medyada güç dengesi |
Medya unsurlarının (gazete, dergi, kitap, tv, internet...) vatandaşın görüş ve düşünceleri üzerindeki tesiri muhakkaktır. Eskiye nazaran nisbet/oran değişse bile, tesir gücü yine de devam ediyor. Keza, "dördüncü kuvvet" olarak kabul edilen medyanın siyaset ve bilhassa iktidar (parti/hükümet) cenahı üzerindeki etkisi de tartışmasızdır. Hükümetler, ister istemez medyayı dikkate alır ve bu yaygın aktüel kuvvetten âzami derecede istifade etmeye ve bu etkin gücü mümkün olduğunca kendi lehine çevirmeye çalışır. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş siyasî aktörler arasında, medya gücünden en çok istifade etmiş olanların başında İsmet Paşa (1925–70 arası) ile Bülent Ecevit (özellikle 1970–80 arası) gelir. Bunları da, Turgut Özal (1983–93 arası) ile Tayyip Erdoğan takip eder. Medyadaki dengelerin değişmesinde başarı sağlama noktasında ise, Erdoğan'ın rakipsiz olduğu söylenebilir. Tayyip Erdoğan'ın siyasette lider olma konumuna geldikten sonraki medyanın durumu ana hatlarıyla şu şekilde özetlenebilir: * 2002'de Erdoğan ve AKP'yi var gücüyle destekleyen mevkuteler, Türk medyasının ancak yüzde 15–20 kadarını temsil ediyordu. (Zaman, Y. Şafak, Vakit, Türkiye, STV, Kanal7...) * Medyanın yüzde 50 kadarı ise, yine sempati ağırlıklı bir tarafsızlık ilkesiyle hareket ediyordu. * Zaman ilerledikçe, medyadaki güç dengesi şaşırtıcı bir biçimde değişmeye başladı. İktidar yanlısı yüzde 20'lik medyaya bir yüzde 20–25'lik potansiyel güç daha eklendi. (Bugün, Star, Sabah, Takvim gazeteleri ile atv, Kanaltürk ve Cine5'in el değiştirmesi.) * Böylelikle, medyadaki iktidar yanlısı olan ve olmayan güç dengesi yüzde 45–55 oranlarında hissedilmeye başlandı. * Bununla da yetinmeyen iktidar kanadı, dengeyi büyük çapta (yani yüzde 50'den fazlasını) yanına alma veya lehine çevirme hedefine kilitlendi. Bu meyanda TRT'de büyük kadro transferleri gerçekleştirildi. Aynı şekilde, muhalif medyaya önce sözle, ardından devlet imkânlarıyla gözdağı verilerek, bunların da etkisi kırılmaya çalışıldı. * Şimdilik gelinen son aşamada görünen manzara ise şudur: Yıllar yılı medya pastasının en büyük dilimini bünyesinde barındıran Doğan Grubu, bir süredir iktidar kanadıyla olan kavgalı tutumundan vazgeçerek, bir bakıma pes etme noktasına geldi. * Düştüğü ağır faturalı vaziyeti en az hasarla kapatma derdine düşen Doğan Grubu, elindeki medya gücünün önemli bir kısmını iktidar yanlısı görünen İpekKoza Grubuna satmaya mecbur kaldı. Çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, şimdilik kaydıyla iki grup arasında satışında anlaşmaya varılan medya kuruluşları şunlar: Vatan ve Milliyet gazeteleri ise Star tv... İktidar cenahı, böylelikle kendini sağlama almış gibi görünürken, medya dünyasının orta ve uzun vadede nasıl bir tavır takınacağını şimdiden kestirmek zor. Siyasî dengelerin değişmesi, ya da iktidarın el değiştirmesi durumunda, çoğu medya kuruluşlarının da ister istemez tavır değişikliği içine girmeye ve kendi menfaatini öncellemeye mecbur kalacağı hususunu nazardan uzak tutmamalı.
Tarihin yorumu 18 Şubat 1405
Dünya ikisine de yaramadı
Her ikisi de Türk ve Müslümandı. Aynı zamanda, cengâver birer asker ve devlet adamıydılar. Hatta her biri ayrı birer cihangir devletin başkanıydı. Sultan idiler, hakan idiler, padişah idiler... Dünyada onlara kafa tutabilecek üçüncü bir kuvvet görünmüyordu. Fakat, ne büyük bir talihsizliktir ki, bu iki büyük şahsiyet karşı karşıya geldi. Ordularıyla birlikte amansız bir savaşa tutuştular. Tahmin edeceğiniz gibi, Yıldırım Bayezid ile Aksak Timur'dan bahsediyoruz. Bayezid, Osmanlı Devletinin, Timur ise kendi adına kurmuş olduğu Türk–Moğol İmparatorluğunun başındaydı. Kaderin acı bir tecellisi olarak, bu iki şahsiyet 1402 yılı Temmuz'unda karşı karşıya geldi. Ankara'nın Çubuk Ovası kana bulandı. Savaş, yaklaşık 50 bin insanın hayatına mal oldu. Orada akan, kardeş kanıydı... Asıl sebep ise, bir hakimiyet dâvâsıydı. Diğer sebeplerin tamamı bahaneydi. Kendini İlhanlı Devletinin varisi olarak gören Timur, sahip olduğu Orta Asya coğrafyası ile iktifa etmeyerek, ayrıca Anadolu toprakları üzerinde hak iddia ediyordu. Sultan Bayezid ise, Anadolu Beyliklerinin önemli bir kısmını yanına almış ve Osmanlı bayrağı altında Anadolu Birliğini kurmayı gaye–i maksat yapmıştı. İşte, bu hakimiyet dâvâsı sebebiyle, iki büyük cengâver karşı karşıya geldi. Savaşın başlangıcında Bayezid'in yanında yer alan Anadolu Beyliklerine bağlı kuvvetlerin bir kısmı, bir süre sonra Timur'un tarafına geçti. Bu sayede, zaten üstün bir kuvvete sahip durumda bulunan Timur, daha da güçlenmiş oldu. 14 saat süren savaşın sonlarına doğru, Yıldırım'ın etrafındaki çember iyice daralmaya başladı. İki oğlu ve Sadrazam bile canını zor kurtararak harp meydanını terk ettiler. Yanındaki son 300 kişilik kuvvetle harbe devam eden Bayezid, sonunda çaresiz kalarak, diğer iki oğlu ile birlikte Timur tarafına esir düştü. Esirlik, Niğbolu Savaşının muzaffer kumandanı, koca Osmanlı Devletinin Hakanı olan Sultan Bayezid'e çok ağır geldi. Henüz 42 yaşında olmasına rağmen, kahrından yıkıldı. Esaret altında günden güne eriyen Bayezid, bu halde bir yıl dahi yaşayamadı. 1403 yılı Mart'ında rahmet–i Rahman'a kavuştu. Naaşı, Bursa'ya getirilerek, kendi adına yaptırılan Yıldırım Türbesine defnedildi. Tabii, Sultan Bayezid'e yaramayan dünya, Timur Leng'e da yâr olmadı. Bayezid'den sonra sadece iki yıl hayat süren Timur, 68 yaşında olduğu halde,18 Şubat 1405'te Kazakistan'da vefat etti.
18.02.2010 E-Posta: [email protected] |