M. Latif SALİHOĞLU |
|
Dersim'in kızları zulmün adresini veriyor |
Önceki akşam, Harbiye'deki Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonundaydık. Oraya "Dersim'in Kayıp Kızları" belgeselinin galası için gitmiştik. Dâvet metninde belirtilen saatte gittik ve cidden mahşerî bir kalabalıkla karşılaştık. Yüzlerce değil, binlerce insan akın edip gelmişti oraya. Üstelik, CRR'ye gelenler, sıradan kimseler değildi. Mutlak çoğunluğunu medya, fikir, sanat ve siyaset camiasından gelen kimseler teşkil ediyordu. Belgesel filmi değil oturarak, ayakta izlemek için dahi yer kalmadı. Geç gelenler, koca salona girme şansına sahip olamadı. İnsanlarımızın bu müthiş alâkadarlığı, hazırlanan belgeselin basit ve sıradan birşey olmadığını gösteriyordu. Nitekim, öyle oldu. Salon tıklım tıklım doldu. Programa tam zamanında başlandı. Alkışa değer bir olgunlukla, tam bir sükûnet sağlandı. Ardından kısa konuşmalar yapıldı ve belgesel filmin gösterimine geçildi. İzleyiciler, pür dikkat beyaz perdeye odaklandı. Aman Allah'ım! O ne müthiş, o ne cesur bir girişti öyle... 1937–38 yıllarında yaşanmış olan Dersim Fâciasını anlatmaya, o günlerin gazete manşetlerini gözler önüne sermekle başlıyor, film. Çarpıcı manşetlerden biri şöyledir: "Askerî kıtaatımız, asilerin bütün köylerini işgal etti." Hemen ardından, Başbakan İsmet Paşanın Dersimlilerin Türkleştirilmesi ve cebren itaat altına alınmasına dair "insanlık ayıbı" mahiyetindeki sözleri perdeye yansıtılıyor. Onu, üçüncü adam Fevzi Paşanın aynı minval üzre sarf ettiği utanç verici açıklaması takip ediyor. Başbakan ile Başkomutanın o devirde ne söylediklerine ve nelerle meşgul olduklarına bakınca, yakın tarihte neler olduğunu, neler yapıldığını ve Türkiye'nin nasıl bir cendereden geçtiğini daha iyi anlıyor insan. Bu arada, yine filmin ilk dakikalarında, Dersim halkının üzerine ölüm ve imha bombaları kusan ilk kadın pilot Sabiha Gökçen'in arşiv görüntülerine şahit oluyorsunuz. Derken, Sabiha Gökçen ile Mustafa Kemal'in yanyana yürüdükleri anın kayıtları beliriyor gözlerinizin önünde. Ardından da, M. Kemal'in kalabalık bir heyetle bölgede teftiş yaptığına ve hatta arazide gezinti yaptığına dair şoke edici arşiv görüntüleriyle yüzleşiveriyorsunuz. Yaklaşık bir saat süreli belgesel filmin, bu ilk 10–15 dakikalık bölümünde o derece çarpıcı ve sarsıcı mesaj ve görüntülere yer verilmiştir ki, filmin geri kalan kısmı bir kenara bırakılsa, hatta yok sayılsa, bize göre yine de büyük bir kazanç sayılmalı ve çok büyük bir hizmet olarak addedilmeli. Hele hele, 80'lik canlı şahitlerin konuşmaları ve o kalbî, hasbî, fıtrî anlatımları... Çektikleri o dayanılmaz acılar... Geçirdikleri korkunç travmlar... Hem yetim, hem öksüz, hem vatansız kalmanın, dahası nereden geldiğini ve nerede olduğunu dahi bilmemenin vermiş olduğu yürek burkan sözler, söylenmeler, yakınmalar... Aman yâ Rabbi! Onları dinlerken, kendini tutmak, tutabilmek ne mümkün... Tamamen belgesel olan bu filmi seyrederken, empati yapmadan edemezsiniz. Herşey doğal, doğru ve fıtrî bir lisanla anlatılıyor. Yapmacıktan eser yok. Zaten, yapmacık şeylere hiç gerek yok. Doğrular dahi ancak kısmen anlatılabilmiş, bu bir saat süreli belgeselde... Filmde, birkaç Dersimli kayıp kızın (bunlardan iki tanesi galaya da gelmişlerdi) dramatik serüveni ve anlattıkları esas alınmış. Siz bu temelin üzerine on binlerce mâsumun, mazlûmun dramını bina edebilirsiniz. Çünkü, 1937–38 yıllarında yaşanan Dersim katliâmının bilânçosu, ancak on binlerle ifade edilebilir. Katliâm sonrası kurtulan çocuklar, rütbeli subaylara pay edilmiş ve bilinmezliklerle dolu bir hayatı yaşamaya mahkûm edilmişler. İşte, o binlerce kayıp kız ve erkeklerden, sadece birkaç örnek gösteriliyor, bu belgeselde. Varıp gerisini siz düşünecek ve tahayyül edeceksiniz. Bu cesur ve hakperestçe çalışmaya ilgi göstermenizi hararetle tavsiye ederiz. Zira, bir belgesel film yoluyla, yakın tarihimizin doğruya en yakın şekilde okunduğuna, vakıanın özü doğru ve cesurane bir şekilde nazara verildiğine, özellikle sanat dünyasında ilk kez şahit olmaktayız. Evet, Dersim Fâciasının gerçek yüzü, bugüne kadar ya hiç yansıtılmadı, ya da yalan yanlış şekilde aktarıldı. Masum ve mazlûm halk, âsî, şakî, haydut yerine konuldu; zalimlerin zulmü hep örtbas edildi. Yetmiş üç sene müddetle, zulmün baş aktörleri arasında yer alan dönemin Başbakanı ile Başkomutanının gaddarlığı olduğu gibi hiç yansıtılmadı, gerçek yüzleri hep saklı tutulmaya çalışıldı. Şimdi ise, kelimenin tam anlamıyla bir dönüm noktasına gelinmiş bulunuyor. Dersim'in şahsında, yakın tarih sorgulanıyor, hatta Cumhuriyetin ilk dönemi (tek partili rejim dönemi) yeniden yazılıyor, yazılmayı hak ediyor, denilebilir. Fevkalâde güzel, bir o kadar da çarpıcı, dolayısıyla hayırlı bir gelişmeye şahit oluyoruz... Bu sebeple, filmin yapımcılarını, bu çalışmada emeği geçenleri ve katkıda bulunanları tebrik ediyoruz. Sizlere de tavsiye ediyoruz. Pek yakında gösterime girecek olan bu cesurane belgeseli sakın ola kaçırmayın. İlgi gösterin, ta ki benzer çalışmaları yapacak olanlara da cesaret gelsin; ta ki ümitlensinler, yüreklensinler... ........................................ Meraklısına not: 18 Kasım 2009 tarihli "Dersim, âh Dersim!" başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ederiz. MLS
04.03.2010 E-Posta: [email protected] |