M. Latif SALİHOĞLU |
|
Çelişkiler yumağı |
Bir kimse aynı anda hem Kemalist, hem şeriatçı olabilir mi? Ya da, bir kimse hem Atatürk meddahlığı yapıp, hem de Cumhuriyet'in ilk yıllarını yerin dibine sokacak şekilde fikir beyan edebilir mi? Biliyorum, suâlin şekli dahi tuhaf gelmiştir size. Suâlleri okuyunca "Böyle şey olmaz" dediğinize, diyeceğinize eminim. Evet, hakikat–i halde böyle şey olmaz ve olmamalı. Ama, burası Türkiye... Dünyanın hiçbir yerinde olmayan, hiçbir ülkede rastlanılmayan aciplikler, gariplikler, burada sıradan, yani adiyattan sayılır hale gelmiş. Tıpkı, yazının girişindeki soru cümlelerinde nazara verdiğimiz aciplikler, tuhaflıklar gibi... İşte size inanılması zor, ama medyaya yansımış tomar tomar vukuattan sadece iki örnek... * * * Halen Radikal gazetesinde yazan eski politikacılardan Hasan Celal Güzel, 21 Şubat 2010 (Pazar) tarihli yazısında, hem Atatürk'ü medhedip ona en yüksek payeyi veriyor, hem de M. Kemal'in doğrudan inisiyatifi ile şekillenen "Cumhuriyet’in ilk dönemi"nin icraatlerini yerden yere vuran ifadeler kullanıyor. İşte tuhaf, ama köşe yazısına yansıyan bu yaman çelişkinin bir fotoğrafı: "Değerli okuyucular, bu Pazar efkârlıyım. Hâl–i pürmelâlimi sizinle paylaşmak istiyorum. Eğer millî iradeyi önemseyenlerdenseniz, lûtfen şikâyetlerime kulak veriniz. "Bu mazlum ve mağdur millet tam 100 yıldan beri, kendisini hor gören, aşağılayan ve câhil sayan yarı aydınların tahakkümü altında eziliyor. Yeni Osmanlılar, Jöntürkler, İttihatçılar derken genç nesiller, halkına yabancılaşmış bu cühelâ tâifesi tarafından hebâ edildi. Koskoca bir Cihan İmparatorluğu, bu basiretsiz ve ferasetsiz jakoben elitler yüzünden tarih sahnesinden silindi. "Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), bu kutsal mücadelesini ‘irade–i milliye’ye dayanarak gerçekleştirdi. ‘Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir’ düsturu O’na aittir ve millet iradesinin önemini en güzel şekilde ifade eder. "Lâkin, Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren, hâkimiyet millete değil, bir avuç oligarşik azınlığa ait olmuştur...." * * * Yazının devamı, tahmin edileceği gibi, "Cumhuriyet’in ilk dönemi"nden başlayarak, tek parti zihniyeti ve onun zakkum meyvesi olan darbelere karşı reddiyeler sıralanıyor. Söz konusu yazıda, dikkat çeken daha başka çelişkiler de var. Hepsini burada sıralamaya hacet yok. Bu durumda, biz tutup sayın Hasan Celâl Beye neyin izahını yapalım? Keza, yapacağımız izahların bir faydası olur mu? Bilemiyoruz, kestiremiyoruz... İyisi mi, yazının başlığına uygun bazı suâlleri sıralayarak meramımızı anlatmaya çalışalım. 1) Övdüğünüz M. Kemal, kötüsünün de kötüsü olarak gösterdiğiniz İttihatçıların içinde değil miydi? 2) M. Kemal, Osmanlı'ya içerden en yıkıcı darbeyi vuran Hareket Ordusuna mensup değil miydi? Hatta bu ordunun kurmay kadrosunun başı değil miydi? 3) Hem Saltanatı, hem de Hilafet makamını lağvederek tarihe gömen ekibin lideri M. Kemal'den başkası mıdır? 4) Millî Mücadelenin ilk kadrosunu teşkil edenlerden K. Karabekir, Cafer Tayyar, Refet Bele, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşaları niçin yok saymaktasınız? Millî iradenin şahlanışında bunların hiç mi hissesi yok? Neden bütün şerefi bir tek şahsa mal etme cihetine gidiyorsunuz? * * * Yarın da, benzer bir başka çelişki örneği üzerinde durmaya çalışalım. "Acikistihbarat.com" isimli web sitesinde sergilenen akla ziyan çelişkiler yumağına... Said Nursî düşmanlığı adı altında sergilenen cehaletin nasıl aynı anda "Hem şeriatçı, hem Kemalist" göründüğüne, aynı anda hem "Sultan Abdulhamid hayranlığı, hem de M. Kemal meddahlığı" arasında zigzaglar çizdiğine kısaca temas edelim, bir sonraki yazıda...
Tarihin yorumu 23 Şubat 1966
Suriye'de Nusayrî darbesi
Güney komşumuz Suriye'nin yakın tarihi, ardı ardına yaşanan darbelerde doludur. Özellikle 1946–66 yılları arasında vuku bulan askerî darbeler, bugünkü "Esed Hanedanı"nın ülkedeki hakimiyetini pekiştirip katılaştırmaya netice vermiştir. Hafız Esad'ı Suriye'nin tek rakipsiz diktatörü haline getiren son darbe, 23 Şubat (bugün) 1966'da gerçekleştirildi. Esed/Esat Hanedanı, Şiî/Batınî fırkasından olup, Hz. Ali'ye (kv) kutsiyet izafe eden, hatta onu Hz. Muhammmed'den (asm) üstün tutan rijid bir mezhebe bağlıdır. Günümüzde "Numeyrî" de denilen Nuseyrî mezhebinin bağlıları, sayı itibariyle Suriye'de azınlık (nüfusun 1/4'ü) durumunda. Ne var ki, bu azgın azınlık, dış dünyadan (ecnebilerden) da almış olduğu siyasî ve askerî destek sayesinde, çoğunluğu teşkil eden Sünnilere galebe çalarak iktidara geldi. Zaman içinde Dürzîlerin desteğini de alan Esad iktidarı, yaklaşık 55 yıldır kesintisiz şekilde sürdürdükleri iktidarları döneminde, ayrıca darbeler devrinde bile nadir görülen dehşetli katliâmlara imza attı. Bu katliâmın en zalimane olanı, Suriye'nin Hama şehrinde yaşandı. 2 Şubat 1982'de şehirdeki Sünnî Müslüman Kardeşlerin üzerine havadan ve karadan bomba yağdırıldı. Ayrıca, yakalananlar anında idam edildi. Günlerce süren mezalim neticesinde, yaklışık 25 bin Müslüman katledildi. Üstelik, bunların tamamı kendi vatandaşlarıydı. * * * 1517'de Osmanlı devletinin hakimiyeti altına girmiş olan Suriye, 400 sene sonra (I. Dünya Savaşında) elden çıktı ve Fransızların hükmü altına girdi. 1946'daki bağımsızlık hareketini ise, tam 20 sene müddetle peşpeşe gelen darbeler takip etti.
23.02.2010 E-Posta: [email protected] |