Faruk ÇAKIR |
|
Saraylar yerine, adalet yükselse... |
Pek çok konuda sıkıntılar yaşanıyor, ama adalet ve yargı sistemindeki sıkıntılar hepsini unutturan cinsten. Son yıllarda mekân olarak geçmiş yıllara nisbeten rahatlığa kavuşan yargıda işlerin düzene girdiğini söylemek kolay değil. Zaman zaman dâvâ sayısı ile ilgili istatistikî bilgiler yayınlanıyor. Bu bilgilere bakılınca üzülmemek elde değil. Az da olsa 50 yıl, bazen de daha fazla süren dâvâlar oluyor. Böyle bir sistemde adaletin tecelli etmesi mümkün olabilir mi? Türkiye zenginleştikçe hemen her il ya da ilçede yeni “Adalet Sarayları” yükselmeye başladı. Bu gayretler elbette alkışı hak ediyor, ama aynı ölçüde adaletin de gecikmeden tecelli etmesi gerekmez mi? Devam eden bazı adliye binası inşaatlarında; “Burada dünyanın (ya da Avrupa’nın) en büyük adalet sarayı yükseliyor” tabelelarını okuyoruz. Seviniyoruz, ama arzu ediyoruz ki; “Burada dünyanın en adil sistemi işliyor” diye yazsın! Dün, karikatüristimiz İbrahim Özdabak’ın yargılandığı bir dâvânın ikinci duruşması vardı. Sabah erkenden Bakırköy Adliye Sarayı’na gittik. Orada bizi bir sürpriz karşıladı: Sabah gazetesi karikatüristi Salih Memecan, ‘meslek dayanışması’ çerçevesinde Özdabak’ın dâvâsını izlemeye gelmişti. Bu hoş sürpriz Özdabak’ı duygulandırdı. Dâvâ sırasını beklerden çeşitli konularda sohbetler edildi. Memecan, Amerika ve Avrupa’dan da örnekler vererek böyle bir karikatür için dâvâ açılmış olmasını anlayamadığını ifade etti. “Amerika’da hiç bir karikatür hakkında dâvâ açılmaz. Orada oto kontrol sistemi var. Okuyucudan gelecek tepkiler dikkate alınarak bazı karikatürler baştan yayınlanmaz. Yoksa her karikatüre dâvâ açılırsa, bu meslek gelişemez” diye görüş beyan etti. Mahkeme kapısında asılan ‘dâvâ listesi’ne bakınca adliyelerin nelerle meşgul edildiğini de görerek vahlandık. Özdabak’ı da dâvâ eden müştekinin 13 kişi ile daha dâvâsı olduğu anlaşılıyordu. Bir bakıma dün ilgili mahkemedeki bütün dâvâları aynı kişi açmıştı. Başka dâvâların konusunu ayrıntılı olarak bilmiyoruz, ama Özdabak’a açılan dâvâya bakılırsa onların da ciddî iddialar olmadığı akla geliyor. Netice olarak avukatlar savunmalarını yaptı ve dâvâ 18 Mayıs 2010’a bırakıldı. Sadece bu örnek bile ciddî bir adalet reformu yapılması ihtiyacını akla getiriyor. Bu sebeple diyoruz ki, Türkiye’yi idare edenler büyük adliye binaları yapmak kadar, ‘adil yargı’yı temin edecek yatırımlar da yapsın. “Büyük Türkiye”ye ‘büyük adliye binaları’ndan önce, ‘adil yargı’yı temin edecek bir sistem yakışır. “Adalet mülkün temeli” olduğuna göre, hızlı adalet temini için ne kadar yatırım yapılsa azdır. Bunun ilk adımının da sivil bir anayasa olduğu her halde tartışılmaz. Yeni ve sivil bir anayasa yapılarak atılacak bir adımı, ona uygun hakkaniyetli kanunlar ve yönetmelikler takip ederse Türkiye sıkıntılı günlerini geride bırakabilir. Yeni ve sivil bir anayasa yapılmasına karşı çıkanlar, gerçekte Türkiye’nin hür ve adil bir ülke olmasına da karşı çıkmış oluyorlar. ‘Adil olmayan yargı’nın onları da mağdur etmeden insafa gelmelerini temenni ediyoruz...
23.02.2010 E-Posta: [email protected] |