Faruk ÇAKIR |
|
Sağlam temel |
Hadiselerin tasdik ettiği ‘doğru’ları tekrarlamamızı garip bulanlar olabilir. Ama ders, ibret ve tedbir alınmadığı sürece bu doğruları tekrar hatırlatmaktan başka çare yok. “Türkiye’nin derdi nedir?” diye sorulsa belki de yüzlerce cevap verilebilir. Fakat işin temelinde; hak, hukuk, adalet ve hakkaniyete dayanmayan bir yönetim anlayışı olduğu görülür. Geçmiş yıllara nisbeten cumhuriyetin kuruluş yıllarında ‘temel’in yanlış zeminlerde atıldığını itiraf edenlerin sayısı da arttı. Hatırlanması gerekir ki, Bediüzzaman Hazretleri davet üzerine gittiği Ankara’da, meclisteki vekillere hitaben bir ‘beyanname’ neşreder ve dağıtır. O beyannamenin bir yerinde şu ifade yer alır: “Bu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek.” (Tarihçe-i Hayat, s.127) Üstad Said Nursî’nin ‘inkılab-ı azim/büyük inkılap” diye vasıflandırdığı şey cumhuriyetin ilânıdır. Vekilleri, işin başında ‘sağlam temel atmaları’ noktasında ikaz ediyor. Ama maalesef bu ikazın dikkate alınmadığı anlaşılıyor ki bugün bu sıkıntıları çekiyoruz. Bediüzzaman’ın yıllar önce dile getirdiği tesbiti şimdilerde görenler de var. Nitekim bir yazar dün şunu yazdı: “Çünkü bu cumhuriyet yanlış temeller üzerine bina edildi.” (Ahmet Altan, Taraf, 18 Şubat 2010) O halde yapılması gereken ‘temeller’i sağlamlaştırmak olmalı. Bazı siyasi anlayış sahipleri ‘temel’leri sağlamlaştırmak yerine, binanın dökülen boyaları, sıvaları ve cilalarını yenilemenin peşinde. Herkes bilir ki temelleri sağlam olmayan bir binanın, bir yapının, bir sistemin odalarını boyamak, cilalamak ve havalandırmak çöküşe engel olmaz. Son yıllarda kamuoyunu ‘şok eden’ bazı bilgilerin, Nur Talebelerini şok etmemesi bundandır. Çünkü Risâle-i Nur vesilesiyle, hadiselere yıllar önce konulan teşhislerin tecellileri görülüyor. Her fırsatta, ‘boya badanayı bırakın, temelleri sağlamlaştırmaya bakın’ tesbitini hatırlatmamız bundandır. İslâmî camianın gündeminde Avrupa Birliği üyeliği gibi bir mesele yokken ve gündeminde olanlar da karşı çıkarken Nur Talebeleri bunun ‘gerekli olduğunu’ söylediler. 12 Eylül 1980 ihtilalinin ürünü olan yürürlükteki anayasayı işin başında tenkit edip karşı çıktılar. Türkiye’nin derdinin, ‘bina yapılırken temelin sağlam atılmadığı’ olduğunu hatırlattılar. Ama bu tesbitlere ‘muasırlar’ tarafından ilgi gösterilmedi. Onlar, binanın dış görünüşüne önem vermeye, boyamaya ve cilalamaya çalıştılar. Daha da vahimi, sakat temelleri atanları alkışlamaktan geri kalmadılar. Biriken bu kabahatlerin bedelini şimdi ülke olarak hepimiz ödüyoruz. Belki ‘şer’ gibi görünen bu hadiseler insanların uyanmasına, binaların dış görüntüsüyle uğraşmak yerine; ‘temel’lerin sağlamlaştırılmasıyla ilgilenmek gerektiğini gösterecek. Keşke, “Bu inkılab-ı azimin temel taşları sağlam gerek” ikazı ta o günlerde dikkate alınsaydı. Keşke, temellerin sağlam atılmadığı bugün değil de yıllar önce keşfedilip itiraf edilebilseydi. ‘Keşke’lerle bir yere varmak mümkün olmadığına göre hiç vakit kaybetmeden ‘temel’lerin sağlamlaştırılması için kolları sıvamak gerek. Hep birlikte gayret gösterirsek, ‘bina’mızın yıkılmasını ve harap olmasını engelleyebiliriz. 19.02.2010 E-Posta: [email protected] |