Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Yine mini paket |
Ağırlıklı olarak yargı reformuna ilişkin düzenlemelerin yer alacağı, ama bunların yanında sittin senedir lâfı edilip de bir türlü hayata geçirilemeyen ve ne olduğu, ne işe yarayacağı hakkında doğru dürüst bilgi verilmeyen ombudsmanlık kurumunun ihdasını da içerdiği belirtilen mini anayasa paketi bir kez daha gündemde. Başbakan, söz konusu paketin en kısa zamanda, farklı alanlarda yasa değişiklikleri öngören bir reform paketinin de Mart sonuna kadar Meclise sunulacağını duyurdu. Erdoğan’ın anayasa paketi için söylediği “en kısa zaman” ifadesinde de belirsizlik var. Ama diğer yasa paketinde son vadeyi Mart sonu olarak telâffuz ettiğine göre, anayasa paketi için “Eli kulağında, her an gelebilir” demek yanlış olmaz. Aslında bu paket yeni değil. Evvelce de aşağı yukarı aynı içerikle ve defalarca gündeme geldi. Ama her seferinde araya başka şeyler girdi ve paket doğru dürüst konuşulamadan rafa kalktı. Şimdi Başbakan bir kez daha konuyu gündeme getiriyor. Arkasının gelip gelmeyeceğini ise önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz. Bu mini paket projesini yine geri planlara itecek başka şok gelişmeler olup olmayacağını da. Şu bir vâkıa ki, tecrübeler, “Burası Türkiye, her an herşey olabilir” kanaatini sürekli güçlendirip pekiştiriyor. Dolayısıyla, verilen sözler icraata dökülmediği sürece inandırıcı olamıyor. Verilip tutulmayan sözlerin listesi kabardıkça da, güven erozyonu katmerlenerek büyüyor. Bu, işin bir yönü. Diğer boyutunda ise, söz konusu pakette hangi hususların yer alacağı meselesi var. Konuyla ilgili haberlere bakılırsa, parti kapatmayı zorlaştırmak için, Yargıtay Başsavcısının hazırlayacağı iddianameye Meclis onayı şartı getirilmesinden, AYM ve HSYK’ya yapılacak üye seçiminde Meclisin de devreye sokulmasına; AYM’den dönen “askere sivil yargı” düzenlemesinin anayasa üzerinden gerçekleştirilmesine ve YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açılmasına kadar bir dizi değişiklik öngörülüyor. Bunların, ilgili kurumların mutabakatıyla yapılması, hele son yaşananlardan sonra çok zor. Muhalefetten de yine hayır yok. Nitekim CHP bu konuda da reddiyeci tavrını baştan sergiledi. MHP doğrudan karşı çıkmasa da, değişikliklerin Mecliste oluşturulacak uzlaşma komisyonundan geçmesini şart koşarak, dolaylı yoldan işi yokuşa sürüyor. Geriye kalıyor BDP. O da pakete destek vermek için seçim barajının inmesini şart koşuyor. AKP de buna yanaşmıyor. Kaldı ki, sadece BDP desteğiyle iş görmenin başka sıkıntıları var. Bütün bunlarla birlikte, hükümet mini paketi gündeme getirir ve referandum yolunu açacak asgarî sayı olan 330’u bulabilirse, paket Meclisten geçer; Çankaya’dan onay da alır; ama referanduma gidinceye kadarki süreçte yine Anayasa Mahkemesine takılabilir mi; orası belli değil. Elbette gönül arzu ediyor ki, demokrasinin önünü açacak adımlar atılsın ve neticeye ulaşsın. Ama ülkenin gerçekleri, önce başörtüsü için yapılan iki maddelik anayasa değişikliğini iptal eden AYM’nin, ardından AKP hakkındaki kapatma dâvâsında verdiği kararla birlikte siyaset ve toplum üzerindeki yargı vesayetinin iyice koyulaştığı bir ortamda, kısmî değişikliklerle sonuç alma ihtimalinin iyice zayıfladığını gösteriyor. Ve yer yer kördüğüme dönüşen sistem tıkanmalarını aşmak için, rötuş, makyaj ve yama niteliğindeki küçük değişikliklerin yeterli olmayacağı; demokratik hukuk devletinin çağdaş ve evrensel ilkeleri çerçevesinde köklü ve radikal topyekûn bir reform yapılmadığı müddetçe işleyişin önünü açmanın mümkün olmadığı kanaati gittikçe yaygınlaşıyor. Tecrübeler bu dersi veriyor. Bu tecrübeleri olumlu anlamda değerlendirip, ihtiyaç duyulan ve arzu edilen neticelere ulaştıracak bir siyasî iradenin ne zaman oluşacağı ise hâlâ ciddî bir soru işareti olmaya devam ediyor. Dileyelim, yaşanan sıkıntılar daha da derinleşmeden, o irade ve kararlılık artık ortaya çıksın.
04.03.2010 E-Posta: [email protected] |