Umut YAVUZ |
|
Türkiye’yi idare ediyorlar! |
Geçtiğimiz haftalarda, 16 Kasım 2002’de AKP’nin kurmayları tarafından açıklanan “Acil Eylem Planı”ndaki vaatlerin neredeyse hiçbirinin gerçekleştirilmediğine ve hatta bu vaatlerin unutulduğuna dair bir haber yayınlandı gazetemizde (Yeni Asya, 12 Şubat 2010). Bizzat Başbakan Erdoğan, o zamanki açıklamada, Türk milletinden bu vaatlerin takipçisi olmalarını istemişti. Gazetemiz de aradan geçen 8 sene sonunda yapması gerekeni yaptı ve hesap sordu iktidardan. Bu habere kızanlar ve hatta kınayanlar oldu. Halbuki haberde yapılan şey sadece bu vaatlerin hatırlatılmasından ibaretti. Üstelik bunu yapmamızı Başbakan’ın kendisi, şu ifadelerle istemekteydi: “Bu yayınladığımız metni (Acil eylem planını kastediyor) bütün sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve tek tek her vatandaşımız partimizin internet sitesinden indirerek bir dosyaya koyabilir, bundan sonraki vaatlerimizi de aynı dosya içerisinde toplayarak; böylece bizi, taahhütlerimizi, süresi içinde yerine getirip getirmediğimizi sürekli izleyebilirler.” Gazetemiz de bu vaatlerin sürekli bir takipçisidir. Çünkü siyaset ve özellikle de iktidar koltuğu vaat verip sonra unutma yeri değil, bizzat bu vaatlerin yerine getirileceği makamdır. Vatandaş da ve dolayısıyla gazeteciler de bunların takipçileridir… Dolayısıyla bu haberde ne kınanacak ne de garip karşılanacak bir yön vardır… Asıl garip olan şey, seçmenin oy verdikleri partiden hesap sormamaları ve verdikleri sözleri yerine getirip getirmediklerini denetlememeleridir. Burada da akla şu soru geliyor haliyle: Siyasetten beklentimiz nedir? Bir taraftarın takım tutması gibi: “Yensen de yenilsen de taraftarın senle” mantığı mıdır? Yoksa “Bana şu şu vaatlerde bulundun ve benden oyumu aldın, haydi şimdi bunları yerine getir, getirmediysen de hesabını ver” mantığı mı olmalıdır? Bugün Türkiye’de oy verecek yaşa erişmiş her bireyin kendisine bu soruyu sorması gerekmektedir. Demokratik bir sistemde vatandaş olmanın getirdiği en önemli haklarımızdan biri olan “oy verme” ve böylece “devleti yönetecek kişileri” seçebilme irademizi boşa harcamayalım. Aksi takdirde bugünkü meclis tablosunda olduğu gibi 8 yıldır iktidar olan, ama muktedir olamayan, yönetici olan, ama yönetemeyen ama çok güzel “idare eden” bir yapıya mahkûm kalırız. Bu söylediğimiz meclis çatısı altındaki bütün partiler ve vekiller için geçerlidir tabiî. İktidarından muhalefetine kadar bütün milletvekilleri Türkiye’yi “idare etmektedir”… Her Salı günü grup toplantılarında sun’i gündem maddeleriyle dolu konuşmalar gerçekleştirerek koca bir haftanın gündemini kilitleyen “parti başkanları” ve onların sözünden çıkmayan milletvekillerinin hepsinin bu söylediğimiz sözlerden nasibi vardır. Sizler, Türkiye’yi idare etmekten vazgeçin de size emanet edilen iradeyi doğru kullanarak, yerine getirmeyi vaat ettiğiniz sözleri derhal gerçekleştirin. Milletin verdiği kredilerin vadesi de bir gün dolacaktır elbet!
05.03.2010 E-Posta: [email protected] |