Şükrü BULUT |
|
Avrupa şeriatı bilmiyor… |
Son zamanlarda dünyanın dört kıt'asında İslâmiyet, Peygamberimiz ve şeriat aleyhindeki yazılar, okuyanların dikkatini çekiyordur. Şeriat hakkında böyle cesurca yazanların sair yazılarını ve geçmişte neşrettiklerini incelediğinizde, bunların Kur'ân'ı bilmedikleri gibi, aktüel tefsirlerden de haberdar olmadıklarını, İslâm tarihini ve Peygamberimizin (asm) hayatını hiç bilmediklerini anlıyorsunuz. Bilmedikleri mevzular hakkında yazı yazma hastalığını, bazı Türkiye muharrirlerine mahsus zannediyorduk. Anlaşılıyor ki, insanî değerlere önem vermeyen, Allah'a ve ahirete inanmayan her insanda ortaya çıkması muhtemel bir psikolojik hastalık imiş bu… Şu daracık yazının çerçevesinde şeriatın tarifini yapacak değiliz. Binlerce kitap ve makale bu konuyu en güzel ve geniş detaylarıyla izah etmişlerdir. Şeriatın lûgat mânâsının prensip, metod, yol, kanun ve tarz olduğunu belirten âlimler, günümüz Avrupa'sının yanlış telâkkîlerle kullandığı mânânın bilgisizlikten kaynaklandığında fikir birliği ediyorlar. Şeriatı konuşmadan önce İslâmdaki “Tevhid” inancını kavramak gerekiyor. Herşeyi yaratan, her zaman onları idare eden, ihtiyaçlarını karşılayan Allah’ın ilmi ve kudreti dışında tek bir zerrenin dahi hareket edemeyeceğine inanmayan insanlar, İslâm şeriatını anlayamazlar. Şeriat: Prensip, kanun ve tarz mânâlarına geldiğine göre Budistlerin, Musevîlerin, Taoistlerin ve diğer pek çok inanç mensuplarının da birer şeriatları olacaktır. Meselâ Yahudilerin “Halacha” dedikleri ve daha ziyade “millî” bir vasfa sahip olan şeriatları yalnızca kendilerini ilgilendiriyor. Baharın gelmesiyle budaktan fışkıran yaprağın açması da, sonbaharda yine aynı yaprağın daldan ayrılarak toprakta çürümesi de şeriatın kaideleri gereğidir. Okyanuslardaki su miktarına yakın kütlelerin dünyamız üzerinde gezdirilmesi ile yerküremizin kalbinde fokurdayan mağmaların da şeriatın kanunlarına bağlı olduğuna inanır Müslümanlar. Allah'ın sonsuz kudret, hikmet ve rahmeti olmasa, tepemizden denizler ve altımızdan yanardağlar bize hücum ederlerdi. Ve nitekim geçmişte Allah'a isyan eden birçok kavmin sularla, yanardağlarla, toprak veya rüzgârlarla helâk edildiğini bütün semavî kitaplar haber veriyorlar. Istılahî veya genel mânâsıyla şeriat, Rabbimizin yaratılışı ihtiva eden bütün kanunları mânâsına gelir ki, Müslümanlar hiçbir oluşumu şeriatın dışında tutmazlar. Bediüzzaman Mektubat isimli eserinde şeriatı iki kısma ayırıyor: “Birincisi, âlem-i asgar (küçük âlem) olan insanın ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı Kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır. İkincisi insan-ı ekber (büyük insan) olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden sıfat-ı İradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir…” Şu tarife göre insan ve tabiatı alâkadar eden herşey şeriattandır… Kişi bilmediğinin düşmanıdır, diye meşhur bir söz vardır. Avrupa'nın İslâm şeriatını bilmemesi ve şeriat tartışmasının aniden dünya gündemine gelmesiyle bazı insanların düşman kesilmeleri normaldir. Cehalet karanlık gibi herşeyi örter. İlim ise güneşe benzer. Eşyanın hakikatini öğrenmemize yardımcı olur. Endülüs'ten bu yana medeniyet ve teknolojide önde giden Avrupa'nın İslâmiyet ile ilgili cehaleti de yeneceğine inanıyoruz. Ama Avrupa medyasında şeriata karşı yazanların hedefi başka. Onlar Hz. Muhammed'den (a.s.m.) önce bütün semavî dinlerin ortak paydası olan Allah inancına karşı çıkıyorlar. Dinsiz feylesofların ve onların borazanları hükmündeki cahil yazarların İslâmiyete ve şeriata karşı olmalarının diğer bir sebebi de, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hayata getirdiği ölçülerdir. Anarşi ve kaosa taraftar olan ve kendilerini “sürekli devrimci” olarak niteleyen o saldırgan yazarlar, yalnızca İslâmiyete ve Muhammedî şeriata saldırmakla kalmıyorlar. Dikkat edilirse onların fıtratla problemleri var: Aile, çevre, gen teknolojisi, adalet, hürriyet, inanç ve barış ile ilgili düşüncelerini yazılarında ve pratiklerinde takip ettiyseniz, bunların İlâhî dinlere göre “bozguncu” olarak tarif edildiklerini göreceksiniz. Anarşi, terör, diktatörlük, fuhuş, ihtilâl, çatışma ve sefaheti netice verecek şu ikinci Avrupa'nın düşmanlığı yalnızca İslâma ve İslam Peygamberine değildir. Düzen, adalet, barış, güzellik, medeniyet, doğru hürriyet, refah ve paylaşım isteyen herkesledir kavgaları… Burada, insanlığa karşı olan dinsiz yazarların propagandalarından etkilenen ve şeriatı da bilmeyen mütehayyir Batılı yazarlara haksızlık etmemek gerekiyor. Onların doğru bilgilendirilmeleri ve Kur’ân’ın çağa hitap eden yeni yorumlarından haberdar edilmeleri lâzım. Müslüman âlimlerin, hakaret ve yalan propagandalara muhatap olmamak şartıyla İslâm şeriatının her meselesini Batılı düşünürlerle müzakereye hazır olduklarını bu arada arz edelim. Hakikî İsevîliği esas alan, medeniyetle çalışan ve temel insanî değerleri çerçeve edinmiş bir Avrupa'nın Hz. Muhammed'in (a.s.m.) getirdiği şeriatla hiçbir kavgasının olmayacağı kanaatindeyiz. Önümüzdeki zamanlar bu meseleyi daha da netleştirecektir…
05.03.2010 E-Posta: [email protected] |