H.İbrahim CAN |
|
Üç haftada neler değişti? |
Basit, ama engelleyici bir sağlık sorunu yüzünden yazamadığım üç hafta boyunca dış politikada olup bitenler, öngörülebilir gelişmelerden ibaretti. Kıbrıs seçimlerini Derviş Eroğlu ilk turda kazandı. Üzücü olan Kıbrıs’a zor dönemde cumhurbaşkanlığı yapan Mehmet Ali Talat’a vefasızlık edilmesi ve Cumhurbaşkanlığı makamından bir kamyonet ile ayrılması idi. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun toplumlar arası görüşmelerden çekileceği, Denktaş dönemindeki uzlaşmaz tutumu tekrar sahipleneceği gibi spekülasyonların doğru olmadığını, sürecin devam edeceğini açıklaması olumlu bir gelişme idi. Zaten başka türlü bir gelişme sözkonusu olamazdı. Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin çözüm beklentisine aykırı bir politika izlenmesi imkânsız. “En iyi çözüm, çözümsüzlüktür” dönemi bitti artık. Bu açıdan şu ana kadar gelinen aşama korunarak, geriye kalan başlıklarda uzlaşmaya çalışılacak. Bu yüzden Kıbrıs’taki seçim sonuçlarını olumlu görüyoruz. İkinci başlık ise gergin bir şekilde beklenen Obama’nın 24 Nisan açıklaması oldu. Başbakan Erdoğan’ın ABD dönüşünde açıkladığı gibi, Obama, Ermeni diasporasının baskılarına boyun eğmedi. Aslında bu konuda biraz da kendimizi avutuyoruz. “Büyük Felâket” (Meds Yeghem) zaten Ermenilerin 1915 olayları için kullandığı ifade. Obama da bu ismi kullandı. Ama bizde soykırımı dememiş olması önemli bir başarı gibi algılandı. Aslında Ermenistan’ın protokollerin onaylanmasını askıya alması, Türkiye’nin zaten Yukarı Karabağ’da bir çözüme ulaşana kadar protokolleri TBMM’de oylamayı düşünmemesi, aylar önce çıkmaza girdiğini söylediğimiz Ermeni Açılımı’nın kapanışının resmen ilânı oldu. İran’ın nükleer programına ilişkin olarak anlaşmaya hazır olduğunu açıklaması, bu satrançtaki yeni hamle oldu. Ama İran’ın böyle bir anlaşmaya yaklaşmayacağı, yalnızca vakit kazanmaya yönelik hamlelerle durumu idare etmeye çalışacağı görüşündeyiz. İran’ın konumunda Türkiye olsaydı, biz böyle bir anlaşmaya yaklaşır mıydık? Elbette hayır. Bu arada ilkbaharla birlikte askerî operasyonların ve dolayısıyla çatışmaların yeniden başladığı Güneydoğu’da, umutlar başka bir bahara kalmış gibi görünüyor. Başbakanın san'atçıları ve yazarları toplayarak açılıma destek istemesi olumlu bir adım gibi değerlendirilebilir. Ancak hükümetin henüz bu sürecin yol haritasını bile belirlememiş olması karşısında, neye destek istendiğini anlamak güç. Kuzey İrlanda örneğinde olduğu gibi, militanların ülke dışına çıkarılması, silâhsızlanma ve ayrıntılı af düzenlemesiyle birlikte ülke içinde bütün vatandaşlara yönelik hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, kesimler arası kaynaşmayı arttırıcı politikalar geliştirilmesi ve bataklığın kökenini kurutucu tedbirler alınması aşamalarından hangisi gerçekleştirildi? PKK ve Öcalan yok sayılarak bu konuda ilerleme kaydedilebilir mi? Öcalan’ın kendisi için pakette bir çıkar olmadığını görmesi üzerine, açılımı sabote ettirmeye çalıştığı bir sır mı? Kısacası; hem dış politikada hem de dış politika ayağı da bulunan iç sorunlarda uzak olduğumuz bu süre içinde beklenenin dışında bir gelişme olmadı. “Mış gibi yapmak”la sorunların çözülemeyeceğinin anlaşılması dışında. 26.04.2010 E-Posta: [email protected] |