Mehtap YILDIRIM |
|
‘Tüket ve çöpe at!’ |
Tüketim arttıkça çöp yığınlarının da artmakta olduğunu görüyoruz. Hatta park bahçe gibi yerlerde bile meşrubat kutuları, yiyecek ambalajları, kâh çimlerin arasında, ağaç kenarlarında, kâh bankların üzerinde duruyor. Temizlik görevlileri vazifelerini çok güzel bir şekilde yerine getirerek bize Cenâb-ı Allah’ın “Kuddüs” ismini hatırlatsalar da, tüketilen ve atılan malzemeler karşısında hepsine yetişememekteler. Çöp kutularının ve çöp konteynırlarının da dolup taştığını görmekteyiz. Ne kadar iktisatlı yaşamaya gayret etsek de, evimizin çöp kutusunun da her gün bir sürü ambalaj, sebze meyve kabukları, çay posalar vs. ile dolduğunu görürüz. Gardolabımıza baktığımızda artık giymediğimiz ve bir fazlalık gibi gözümüze batan kıyafetler olduğunu görürüz. Ayakkabılığa bir baksak, yine giymediğimiz en az bir çift ayakkabı vardır. Belki ufak bir tamirat ve boyasının yenilenmesiyle hâlâ giyilebilecektir, ama artık yenisini almayı kafanıza koyduysanız eski ayakkabıları çoktan gözden çıkarmışsınızdır. Yine evimizin her köşesine, dolap ve çekmece içlerine dikkatle bir baksak, fazlalık gibi duran ve çöpe gitmesi gereken mutlaka bir şeyler vardır. Eğer evinizde gözünüze batan atılması gereken şeyler olduğunu düşünüyorsanız, buna yine siz sebep olmuşsunuzdur. Atmayı düşündüğünüz o eşyanın oraya nasıl geldiğini bir düşünün. Ya işe yarar düşüncesiyle, ya da indirimde diye hiç ihtiyacınız olmadığı halde aldığınız eşyalardan biri olmasın? İktisadî hayat prensiplerini bize eserlerinde olduğu gibi hayatı ile de anlatan Bediüzzaman Hazretlerinin bir sepete sığacak kadar eşyası vardı. Hepsi de ihtiyaç duyduğu ve kullandığı eşyalar olduğu için bir eşyasını çöpe attığı düşünülemez. Zaten yumurta kabuklarını atmadığı, yumurtaya açtığı ufak bir delikle yumurtanın içini çıkarıp kabuğunu ise tefekkür için sakladığı, anlatılan hatıralarla kayıtlıdır. Yine bozulan ampulleri kırdırmadan ve çöpe attırmadan ortadan kaldırttığını duyduğumda şaşırmıştım ve sebebini merak etmiştim. Bunun “tahribatı ve şiddeti öğrenmesinler” diye olduğunu duyduğumda çok etkilenmiştim. Şimdi bakıyoruz, sokakta çocuklar gördükleri bir boş meyve suyu kutusuna hınçla basarak çıkardığı patlama sesinden adeta zevk alarak kendilerince eğleniyorlar. Ya da yoldaki boş teneke kutuya tekme ata ata yürümekten haz alıyorlar. Bediüzzaman Hazretlerinin eşyalarını çöpe attırmamasının bir başka sebebi de “eşyaya vefa”dır. Hepimizin hatırlayacağı bir vakıadır ki, bir gün Üstadın çay kaşığı kırılmıştır. Tamir ettirmesi için talebesi Zübeyir Ağabeye verir. Çay kaşığını bir kaynak ustasına götüren Zübeyir Ağabey, alüminyum olan kaşığın kaynak tutmasının biraz zor olduğunu öğrenince, gider yeni bir kaşık alır. “Daha sağlam, daha güzel, Üstadımıza en iyisi yakışır” diye iyi niyetle almıştır. Bediüzzaman Hazretleri kaşığın eski kaşığı olmadığını fark edince “Kardeşim, sen bilmiyor musun, o benim kırk yıllık arkadaşımdı? Benim kaşığımı tamir et, getir” der. Zübeyir Ağabey kaşığı çöpten geri alır ve tekrar kaynak ustasına götürür. Kaşığı tamir ettirir ve Üstad’a götürür. Bir dostuna kavuşmuş gibi sevinen Bediüzzaman Hazretleri tamir ücreti olarak 25 kuruş verir. Başka bir gün benzer bir vakıa bu defa tahtadan bir yemek kaşığının başına gelir. Ağaçtan yapılmış olan bu kaşığın sapı kırılmış, ince bir çivi ile perçin yapılmıştır. Yeni hizmetine giren bir talebesi bu kaşığın Bediüzzaman Hazretleri’nin yanındaki değerini bilmediğinden, eski ve kırık kaşığı çöpe atar. Çarşıdan yenisini alır. Bediüzzaman Hazretleri, akşam yemeği getirildiğinde ağaç kaşığını arar. Bulamayınca kaşığının nerede olduğunu sorar. Talebesi, “Efendim, eskimiş ve kırılmıştı, onu çöpe attım, yenisini aldım” der. Bediüzzaman Hazretleri, “Bunu nasıl yaptın?” diye kızar. “O benim otuz senelik arkadaşımdı. Onun kıymetine paha biçilir mi? Derhal bul ve getir” der. Talebesi heyecanla çöp sepetine koşar. Kaşığı çıkarır. Yıkar ve suda iyice kaynattıktan sonra Üstad’a getirir, Üstad yemeğini onunla yer. İktisadî hayat ölçülerine göre çöpe atmak yerine tamir etmek, değerlendirmek veya başka bir işe yarar şekilde kullanıma hazır hâle getirmek anlayışı vardır. Bu günkü medeniyette ise “Tüket ve çöpe at!” anlayışı empoze ediliyor. “Tüketim çılgını” adı verilen insan yığınları tükettikçe medenî olduklarını zannediyorlar, ama ne yazık ki tükettikçe insanî duygularının da tükendiğinin farkına varamıyorlar. “Tüket ve çöpe at!” anlayışı insanlara; hiçbir şeye değer vermeme, acımasız olma, şiddet ve tahribat yanlısı olmak gibi olumsuz özellikler edindiriyor. İnsanî duyguları tükenen insanlar, alış veriş merkezlerinde sınırlı sayıda olan bir ürünü diğerlerinden önce alabilmek için birbirlerini itip kakıp eziyorlar. “Büyük balık küçük balığı yutar” gibi acımasız bir anlayış ile zayıf olanı ezmeye, “Ben güçlüyüm, onu ortadan kaldırır, onun haklarına da ben sahip olabilirim” düşüncesiyle hareket etmeye başlıyorlar. Maddî çıkarların ön planda olduğu birçok şirkette iş ilişkileri de bu mantığa dayalıdır. Tüketimin ve çöpe atmanın verdiği tahribâtların sadece kendimizi ilgilendiren bir eylem olmadığının, geniş dairede çok zararlar verdiğinin şuuru içinde olmalıyız. Kısa ve hayatın içinden bir örnek: Belki aklınıza “Çöpe bir şey atmadan yaşayan insan var mıdır şu zamanda?” diye bir soru gelecektir. Doğrusu ben de böyle düşünüyordum yakın bir zamana kadar. Bir süre önce bir arkadaşım vasıtası ile bir hanımla tanıştım. Bizim çöpe attığımız sıradan şeyleri o asla çöpe atmıyor ve bunlardan çeşitli eşyalar üretiyor. Evine konuk olduğumuzda evinin her köşesinde kendi ürettiği eşyalardan görmek mümkün. İlk önce anlayamıyorsunuz o san'atlı eşyaların bizim çöpe attığımız malzemelerden yapıldığını. O kadar estetik ve orijinal eşyalar ki… Ziyaretimiz boyunca hem sohbet edip, hem de hangi eşyayı hangi malzemelerle yaptığını bize tek tek anlattı. Genel olarak bu malzemeler; çöpe attığımız naylon poşetler, açma halkaları, plâstik kapaklar, deri ve kumaş parçaları, elektrik kabloları, mısır püskülü, cam veya plâstik şişeler… Kısacası atmayı düşündüğünüz her şey bu marifetli hanım için malzeme olabiliyor. Atık diyebileceğimiz malzemelerden nasıl ve neler yapıldığını merak etmiş olabileceğinizi düşünerek, ailenizin dergisi Bizim Aile’nin gelecek sayılarında İnşâallah bu çalışmaların ayrıntılarını vereceğimizi müjdeleyerek kısa kesiyorum. İktisat, kanaat ve bereketle kalın… 30.04.2010 E-Posta: [email protected] |