Suna DURMAZ |
|
Hira’da inen “Oku” emri ve Hira Dergisi |
“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı ‘alak’dan yarattı. Oku. Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak, 1-5)
“Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.” (Kalem, 1)
İnsan anne rahmine düştüğü andan itibaren Rabbinin telkinleriyle bilmediğini öğrenmeye başlar. Anne karnında iken parmağını yalamayı öğrenen cenîn, bu eğitim sayesinde doğar doğmaz annesinin göğsündeki süt pınarına ağzını dayar. Hayatını sürdürmesi için gerekli olan ilk becerileri ise anne ve babasının yardımlarıyla kesbeder. Bir çok şeyin cahili olan küçük insan, akide olarak ise Hadis-i Şerifte buyrulduğu gibi fıtrat dini olan İslâm üzeredir. Ne varki bu fıtrat, anne ve babasının veya yakın çevresindeki insanların dini üzerine zamanla değişim gösterir. “İnsanları ve cinleri ancak ve ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” diye buyuran Cenâb-ı Hak, fıtrat yolundan sapan beşeri istikamet dini olan İslâma çağırsın diye Efendimiz Alehissalâtü Vesselâmı Risâletle görevlendirmiştir. Hidâyet kitabı olarak da, hak ile bâtılı birbirinden ayıran Kur’ân-ı Kerim’i indirmiştir. Mekke yakınlarındaki “Nur” dağının tepesinde bulunan “Hira” mağarasında inen ilk ayetler insana okumayı emretmektedir. Peki ne okunacaktı? ve Nasıl okunacaktı? Dahası ümmi olan bir insan nasıl okuyacaktı? İşte “Oku” emriyle başlayan ilk ayetler bu gizemli soruların cevabını vermektedir. Evet, “Oku” âyetinde işaret edildiği gibi, Kitâb-ı Mübin olan kâinat ve içinde bulunan “Mektubâtı Samediyye” Yüce Yaratıcı olan Allah’ın adıyla okunacaktı. Canlı cansız herbir âlem; satır satır, harf harf okunacaktı. Böylece Mârifetullah kazanılacaktı. Mârifetullah kazanılmasında izlenilecek olan medotu Bediüzzaman Said Nursî çok güzel tarif etmektedir. “Cenâb-ı Hakkın mâsivasına, yani kâinata mânâ-i harfiyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-i ismiyle ve esbab hesâbına bakmak hatâlıdır. Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan cihet-i isnâdı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binâenaleyh, nîmete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sâni, esbâba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.” (Mesnevî-i Nurriye sh:45)
HİRA DERGİSİ Kâniatı ve içinde bulunanları Kur’ân ve Sünnet ışığında mânâ-i harfiyle okuyan Selef-i Sâlihin; edinmiş oldukları bilgileri satırlara dökerek, bizlere hem kevnî, hemde dini ilimlerde muazzam bir hazine bırakmışlardır. Cenâb-ı Hak “Nun” suresi birinci âyette kaleme ve satırlara yemin ediyor.Bu ilâhi yemin, bizlere yazının mübârek olduğunu göstermektedir. Evet, okuyucuyu Mârifetullaha ulaştıran satırlar mübârektir; onu yazan kalemler de mübârektir. Kur’ân ve Sünnet ışığında telif edilen kitaplar, gazeteler ve dergiler de mübârektir İnşaallah. Türkiye’de çıkarılan ilk Arapça dergi olma vasıfıyla “Hira” dergisi de, mübârek dergiler sınıfına girdi. Arap âlemiyle, daha doğrusu İslâm âlemiyle aramızda kuvvetli bir köprü inşâ etmek isteyen “Hira”, bağrında topladığı Prof. Ramazan Bûti, Prof. Ali Cuma, Prof Za’lûl Neccâr, Prof. Ahmed Ömer Hâşim, Prof. Muhammed İmâra, Prof. Ferîd el-Ensâri, Edîb İbrahim ed-Debbâğ, Prof. Tâha Abdurrahman, Dr. Suâd Nasır, İhsan Kasım, Dr. Hüda Dervîş ve daha nice seçkin Arap aydınlarıyla mübârek bir hizmet yapıyor. Mütekellim-i Ezeli olan Rabbimiz, İbrahim Sûresi 24. âyette güzel kelime için şöyle buyuruyor: “Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.” Hira Dergisi güzel bir kelime olarak diğer güzel kelimelerle beraber bir satır üzerinde olmak istiyor. Bu yüzden, Arap âleminde yayınlanan diğer dergilerle fikir teâtisinde bulunuyor. Ve yine bu sebeple, Arap Dergilerini İstanbul’a davet ediyor; bil mukâbil almış olduğu davetlere de icâbet ediyor. Bu çerçevede, Hira Dergisi geçen hafta Kuveyt’i ziyaret etti. Ziyaret sebebiyle düzenlenen oturuma, başta meşhur el-Müctema dergisi olmak üzere Kuveytte çıkarılan çeşitli dergi yöneticileri ve yazarları katıldılar. Oturuma dinleyici olarak ben de katıldım. Arapların Türkiye’de Arapça dergi çıkarılmasından duydukları sevinci görmeliydiniz! Evet; Araplarla olan bağımızı kuvvetlendirmek, özelde Müslümanlara, genelde de insanlığa büyük hizmetler götürecektir biiznillah. Bu da Arapça öğrenmekle olacaktır. İslâm evrensel olduğu gibi onun “Arabiyyun Mübîn” olan dili de evrenseldir. Karanlık çağ olarak bilninen Orta Çağ Avrupası, cehâlette boğulurken, Müslümanlar; Tıp, Astronomi, Matematik, Hendese, Mantık, Felsefe gibi daha nice ilim dalında Arapça olarak binlerce kitap yazmışlar ve bunları insanlığın hizmetine sunmuşlardı. Ecdâdın yazmış olduğu Ümmühâtü’l Kütüb’e (Kaynak Kitaplar) ulaşabilmemiz ve 350 milyon Arap ve Arapça bilen binlerce Müslümanla bağlar kurmak için Arapça öğrenmek elzemdir. Bu bağlamda, Türk ve Arap aydınları arasındaki diyaloğu Kur’ân dilinde gerekleştiren Hira Dergisini candan tebrik ediyor, beş yıl gibi kısa zamanda ulaşmış olduğu güzel başarısının daha da ziyadeleşmesini niyâz ediyorum. Not: Dergiye internet üzerinden de ulaşılabiliyor: www.hiramagazine.com Yazışma adresi: [email protected] 28.04.2010 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |