Ahmet BATTAL |
|
Kanun dediğin… |
“Medeni dediğin …” başlıklı son yazımda Medenî Kanunun kabulüne giden süreci ve sonrasını değerlendirmiştim. Yazımı okuyan bazı dostlarım Avrupa’dan kanun almanın anlamsızlığı ve gereksizliği üzerine bazı bilgiler aktardılar. Görüşümü sordular. Ben de yeni bir yazı yazmam gerektiğini anladım ve “Bekleyiniz” dedim. İşte o bekleyiş ricası bu yazı içindi. Avrupa’dan kanun almak ne demektir? Hukuk almaktan farklı mıdır? Avrupa’dan kanun ve hukuk sahasında iki şey alabiliriz: (1) Kanun yapma yöntemini ve (2) kuralın kendisini. (1) Kanun yapma/yazma yöntemi olarak kaba ayrımla iki usulün varlığı bilinir. Meseleci ya da kazuistik metod denilen usulle yapılan kanunlar, uygulamacıyı ayrıntıda boğduğu için zor tatbik edilir. Modern sayılabilecek bir buluş olan soyut kural metoduna göre yazılan kanunlar ise uygulamacının eline şablon olarak genel ve soyut kurallar vermek suretiyle uygulamada kolaylık sağlar. Soyut kural metodunu Batılılar keşfetmiştir. Osmanlı ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti bu yöntemi Batıdan alarak benimsemiştir. Bu yöntemle yapılan kanunlar aynı zamanda hukuk devletinin birinci basamağı olan kanun devletine de geçişi sağlar. Bu “yöntem taklidi” hususunda Bediüzzaman özellikle bu gerekçeyle olumlu görüş sahibidir (Münazarat, s. 42): “Mebusların vazifesi, … bâzı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bâzı kânunları yapmak, etrâfına sur etmektir.” (2) Hukukta Batıyı taklidin ikinci alanı kanunî kuralın muhtevasını Batıdan almaktır. Burada da iki ihtimal vardır: (2a) Batıdan İslâm hukukunun temel kuralları ile çelişmeyen kuralları almak. (2b) Batılılaşmak üzere ve İslâm hukukunu bir kenara bırakarak kural almak. (a) Bediüzzaman Batı medeniyetinin güzelliklerini almak gerektiğini ifade etmekte, fakat bunu sadece “teknik medeniyet”le sınırlamamakta, “sosyal medeniyet”i ve dolayısıyla bir ölçüde kültürü de alınacaklar arasına dahil etmektedir. 19 Aralık 1908 tarihli Kürt Teavün ve Terakki Gazetesindeki makalesinde (Eski Said Dönemi Eserleri, Makâlât, s. 34), “Evet, Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız, idare-i mülk ve tanzim-i kuva-i harbiye-i bahriyeden ve fünun-u sanayiden işimize yarayanlardır (dinimizin emriyle)” demektedir. Bu metindeki “idare-i mülk” üzerinde özellikle düşünülmesi gereken bir kavramdır. (“Mülk” devlet değil “ülke” anlamına gelir). Aynı şekilde Mehmet Âkif’in Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını; Veriniz hem de mesâinize son sür’atini. Çünkü kaabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok san’atın ve ilmin; yalnız.’ cümlelerinden de dolaylı olarak bu mânâya ulaşılabilir. Zira san’attan kasıt sadece endüstriyel sanatlar değildir. Esasen 1908’de yeniden başlayan anayasalı rejimi İslâmiyet namına benimseyen ve alkışlayan Bediüzzaman, 1876 (ve 1909) anayasalarının tarz olarak batılı olmasını eleştirmediği gibi Batı Anayasalarındaki bazı hükümlere yakın kurallar içermesini de eleştirmemektedir. Bu dahi tavrının müspet olduğunu göstermektedir. (b) İkinci taklit Avrupalılaşmak amacıyla ya da bahanesiyle yapılacak taklittir. Avrupa’ya karşı nihai galibiyetin kaynağı olan ve “Mevcudiyetimizin hamisi olan İslâmiyet’ten elini gevşetmemek” (Sünuhat, s. 76) gerekirken, aksini yapıp Avrupa’dan kural yani hüküm (çoğulu ahkâm) almak ise bir cinayettir. Yani “On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir.” (Di-van-ı Harb-i Örfi, s. 65). Zira “ahkâm ve hukuk ise, zâten tebeddül etmez; tatbikat ve tercihâttır ki, meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ahkâm ve hukuku sû-i istimâl etmemek ve … bâzı kânunları yapmak, etrâfına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz; gidilse, intihardır.” (Münazarat s. 42) O halde, Batıdan alınan Medenî Kanun ve diğer “modern” kanunlarla ilgili olarak, asıl mesele, bunların hangi niyetle alındığıdır. 27.04.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (22.04.2010) - Medenî dediğin... |