Saliha FERŞADOĞLU |
|
Öğrenci evi halleri |
Şen kahkahalar, hayata dair umutların yüksek seslerle dile getirilişi, sonu gelmeyen düşler, gürültü patırtı, koşuşturma, telâş. Kimi zaman öfke, hayal kırıklığı, gözyaşları… Bir öğrenci evinin değişmeyen sesleri… Kapısına kulak verin, siz de duyacaksınız bu ezgiyi… Her öğrenci evinin bir maskotu vardır. Herkes ona takılır, onunla şakalaşır. Bu kurban evin çömezlerinden seçilir. Ev ahalisi onunla neşe bulur. O da memnundur çoğu zaman halinden. Bazen kırılır, gücenir feryad ü figan eder; ama alışmıştır, durulur hemen sonrasında, yapılan şakalara o da katılır en içten arzusuyla. Her öğrenci evinin klâsikleşen geyik diyalogları vardır. Meselâ bilgisayar mühendisliği okuyana sorarlar: Size hackerlik yapmayı öğretiyorlar mı? Bir “la havle” çeker öğrenci, ters ters bakar. Peyzaj mimarlık öğrencisiyle dalga geçilir, bahçıvan mı olacaksın, diye. İnadına bölümünü savunur, şehir düzenlenmesine dair bir sürü bilgi sıralar; parkların, bahçelerin, tarım alanlarının ve yolların nasıl daha muntazam olacağını anlatadursun karşısındaki başlar bilgiç bilgiç sallanır. Öğrenciler için yeter ki muhabbet olsun. Her öğrenci evinin değişmeyen sahneleri vardır. Yemek masasına oturulduğunda günün nöbetçisi zalimane çalıştırılır, olmadık şeyler istenir kendisinden. Yâ da birisi tuz almak için ayağa mı kalktı, peşi sıra istekler gelir hemen. Hazır kalkmışken bana bir bardak su verir misin? Hazır kalkmışken bana yamuk olmayan bir çatal versene… Hazır kalkmışken… Uzar gider sonu gelmeyen arzular… Her öğrenci evinin birbirine benzer manzaraları vardır. Sınavdan bir gün öncesine kadar ders çalışmak hariç her şeyi yapan öğrenci, sınav sabahına kadar uyumaz. Kahve üstüne kahve içer, mutfakla odası arasında mekik dokur; stresten yemek yer, arkadaşlarına sataşmaya başlar. Hatta bir daha aynı hataya düşmeyeceğine, günü gününe not tutup ders çalışacağına dair arka arkaya bir sürü vaatler sıralamasına rağmen sınavdan çıkar çıkmaz, sözler unutulur, gökyüzüne kaçan bir balon gibi kaybolur. Her öğrenci evinin değişmeyen hayalleri vardır. Birinci sınıfa başlayan öğrenci İstanbul’da okumuyorsa eğer, ağzında sakız ettiği sloganıyla etrafta gezinir durur, “Ben yatay geçiş yapacağım!” Çevresindekilerin alaycı bakışları ve kahkahaları eşliğinde günler geçerken bir de bakar ki mezuniyet günü gelip çatmıştır. Geçiş yapacaktım cümlesi dilinde öylece kalakalır. Gariptir öğrenci evleri; içinde garipleri barındırır. Bir komşunun ikram ettiği bir tabak börek mutlu eder yürekleri. Hepsi özlemle annelerini yâd ederler. Dumanı tüten böreğin buğusunda mazinin sayfaları hızla açılır kapanır, annelerinin ne kadar marifetli olduğunu anlatmak istercesine bütün becerilerini sayıp dökerken ortaya, adeta yarışılır. Sonra her biri telefona koşar, annesinin sesiyle biraz olsun avunur durur. Bu yüzden gurbette yaşamanın verdiği bilinçle hayatı her gün biraz daha yakından tanıyan öğrenci evi sakinleri sıkı sıkıya kenetlenmişlerdir. Kardeş olurlar birbirleriyle hatta anneliğe, babalığa soyunanlar bile çıkar aralarından. Dertdaş, yoldaş, karındaş olurlar… En güzeli de hayat boyu unutulmayacak dostluklar, yakınlıklar kurarak yıllar yılı karşılıklı muhabbetlerine devam ederler. 28.04.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (21.04.2010) - Düşler diyarında (14.04.2010) - Gülerken ısırılmak (07.04.2010) - Cevabını arayan soru |