Saliha FERŞADOĞLU |
|
Cevabını arayan soru |
“Çıktığın bu gizemli yolculukta bir tutam hayırhah diledim kendini keşfetmen için.” “Kendimi mi?” Sükûnet ve hareketin aynı anda hâkim olduğu bir vadide, bedensiz ruhlarımızla dolaşıyoruz. Hissettiğim, ama varlığını göremediğim ellerimle yokluyorum kendimi. Hiç bilmediğim, tanımadığım bir ben. Benden ötürü keşfedilecek hiçbir şey kalmamış dünyada. Açtım gözlerimi; tuhaf ama tatlı bir düştü gördüğüm. Düşündüm de; benlik ne çok şey ifade ediyor benim için. İslâmî geleneğin hâkim olduğu bakış açısıyla baksam kalp, ruh ve nefis giriyor işin içine. Freudyen psikanaliz gözüyle değerlendirdiğimde id, ego, süper ego tanımları çıkıyor karşıma. Kafam karışıyor çoğu zaman. Yahu kimim ben? Vakitlerden bir vakit Şiblîye sordular: “Bu yolda sana kim kılavuzluk etti?” “Bir köpek” dedi. “Onu bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan kıvranırken gördüm. Ne vakit içmek için suya eğilse, sudaki aksini görüyor, korkuyla geri çekiliyordu. Aksini başka bir köpek sanıyordu. Sonunda öyle bir noktaya geldi ki, korkusunu bir kenara itip suya daldı. Birden ‘öteki köpek’ kaybolmuştu. Köpek kendisi ile arzusu arasındaki engelin yine kendisi olduğunu ve artık yok olduğunu görmüştü. Benim engelim de, kendi benim olarak algıladığım şeyin, aslında kendi engelim olduğunu öğrendiğimde ortadan kalktı. Benim yolum, bana bir köpeğin davranışı ile gösterildi.” İnsanın bir köpekten öğreneceği ne çok şey oluyormuş meğer. Kâinattaki her bir varlık bu ibret âleminin oyuncuları hükmünde ezbere oynuyorlar rollerini. Seyrimiz için sundukları gösteride ders almamız temennisiyle ha bire bir şeyler anlatıyorlar bize. Kimi zaman bir köpek kimi zaman bir karınca lisan-ı haliyle konuşuyor. Tabiî ki işitip anlayabilenlere… Her şey sende başlar, sende biter sözünün anlamını bir köpeğin mücadelesinde bulan Şiblî bu açıdan şanslı. Sonsuza diktiği gözleri; serüvenini başarılı kılıyor. Bizler ise gelişme sürecimizle tabiattan, çevremizden koptuk. Zamanla acıyı, hüznü, kederi tanıdık, tanıdıkça kendimizde bir yol almak yerine zamanın ve mekânın içinde döne döne kaybolduk. Keşfetmeye çalıştığımız hazinenin varlığından bîhaber, sürekli bir koşuşturma, bir telâş içerisinde geçiyor günlerimiz. Tatmin olmayan benliğimiz; yeni arayışlar, yeni savruluşlar ve hiç susmayan o iç sesimizle bir tekerleme haline getirdiğimiz soruyu soruyor. Ve yeniden en başa dönüyoruz. Yahu kimim ben? Ancak kesreti fark edip vahdeti hissedebilenler bu sorunun cevabını biliyor. Fena ve beka adımlarını atabilenler, Simurg’un kim olduğunu hatırlayacaklardır; özün yansıması bizzat kendileridir. “Hiçliğe geçtim, kayboldum Ve işte yaşayan her şey bendim Ve tek gördüğüm Allah” (Fatemi).
07.04.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları |