M. Latif SALİHOĞLU |
|
Fitne ateşi, işte böyle söndürülür |
Son iki aylık zaman zarfında, yolumuz iki kez Kahramanmaraş'a düştü. İki ay evvel seminer için, geçtiğimiz hafta sonu ise panel için gittik, bu aziz ve kahraman şehrimize... Panel ile ilgili haberi, gazeteden okumuşsunuzdur. Bu hususta ilâve birşeyler söylemem abes kaçabilir. Ancak, orada fevkalâde sevindirici, memnuniyet verici öyle bir habere muttali oldum ki, üzerimdeki bütün yorgunluğu izale eylediği gibi, şevkimi, moralimi de bir hayli yükseltmiş oldu. Almış olduğum bu müjdeli haberi, sizlerle paylaşmadan evvel, son seyahat turumuzdan kısaca söz etmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonunu, güney illerimizde geçirdik. İstanbul'dan hareketle, Adana'yı teğet geçerek, ilk durağımız olan İskenderun'a akşam ezanında vasıl olduk. Cumartesi günü ise, Antakya'ya geçtik... İlk defa gittiğimiz bu her iki şehrimizde—biri erkeklere, diğeri hanımlara mahsus olmak üzere—ikişer seminer programı icra ettik. Benzeri diğer hizmet mahallerinde olduğu gibi, buralarda da tebrike, takdire şâyân bir alâkadarlıkla, bir duyarlılıkla karşılandık. Duyarlılığın en alkışa değer olanı, bilmüşahade gördüğümüz ihlâslı hizmet, azimli gayret ve umumen bağlı bulunduğumuz mânevî şahsiyet dairesinde parıldıyor... İsimsiz kahramanlar, kemâl–i tevazu ve mahviyet içinde hareket ediyor. Yeni gelen nesil için, nümune–i imtisâl teşkil ediyor. Keza, bu isimsiz kahramanlar, istikameti tam biliyor. Her türlü fitne fesat rüzgârlarına rağmen, eğilip bükülmüyor, doğru istikametten şaşmıyor, inhiraf edip başka tarafa gitmiyor. Üstadlarına olan sadâkatlarını ispat ile ibraz ediyorlar. Nur'un bu yılmaz ve yıldırılmaz kahramanlarını, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ayırmıyor, onları hizmetten koparmıyor. Onları hiçbir fedakârlıktan uzaklaştırmıyor. Bilâkis, daha bir gayret ve ciddiyetle onları daha ziyade temel usûl ve esâsâta bağlıyor. Bağlılıklarını perçinliyor. Şu asabî ve enaniyetli zamanda, kimsenin kimseyle rahatça geçinemediği şu dehşetli çağda, Nur Talebeleri arasındaki bu candan yakınlaşma ve içten muhabbeti gördükçe, insan dünyevî bütün dert ve kederlerden uzaklaşıyor, huzur ve huşû ile bezenmiş nuranî bir âleme doğru adeta kanatlandığını hissetmeye başlıyor. * * * Gelelim, Kahramanmaraş'ta şahit olduğumuz sevindirici tabloya... Bundan iki ay evvel, bir seminer vesilesiyle bu kahraman şehrimize gitmiştik. Seminerin bir bölümünde, ırkçılık ve ayrımcılıkla alevlenen fitne ateşinin nasıl söndürülebileceğine dair bazı sözler sarf etmiştik. Demiştik ki: Fitnekârlar, sürgündeki Üstad Bediüzzaman ile halis Türk talebelerinin arasını açmak için, yoğun çaba sarf etmişler. Dehşetli propagandalarla, aralarını açmak istemişler. Dessas propagandalarla ve münafıkane bir tarzda "Siz Türksünüz, o ise Kürttür. Bir Kürd'ün peşinden gitmek, sizin hamiyetinize yakışıyor mu? Bakın, Türkler'de de âlim ve evliya şahsiyetler var. Gidecekseniz, bunların peşinden gidin..." demişlerdir. Ancak, buna rağmen, o halis Türk gençleri Üstadlarından ayrılmamışlar. Aksine, çelikten bir irade gibi, etrafında halelenip daha da kenetlenerek, ona bihakkın sahip çıkmışlardır. Bu hal bize ders veriyor ki, münafıkların oyununu bozmak ve şu dehşetli fitne ateşini söndürmek için, Türk ve Kürt kardeşler, birbirine daha fazla sahip çıkmalı, yek diğerini savunmaktan asla çekinmemeli. İşte, son Maraş seyahatimizde, panel çıkışında yanımıza gelen nur yüzlü, pehlivan yapılı bir arkadaşımız, iki ay evvelki bu sözlerimizi hatırlatarak şunu söyledi: "Latif Bey. Ben o zaman söylediklerinizi burada uyguladım ve çok da faydasını gördüm... Bir ay kadar önce, devamlı yakıt aldığım bir benzin istasyonuna uğradım. Depoya benzin doldurulurken, bir yandan da orada çalışan gençler arasındaki bir münakaşayı dinliyorum. Direksiyonda oturuyorum. Arabanın camı açık. Söylenenleri rahatça duyuyorum. Gençler arasında, tanıdığım sempatik bir Kürt genci var. Diğerleri ise, ona sürekli sataşıyorlar, hatta hakaretvari bir şekilde onu habire sıkıştırıyorlar. O zavallı genç ise, kendini savunmanın telâşesi, hatta ezikliği içinde kıvranıp duruyor. Türk gençler, bir ara üzerine o kadar yüklendiler ki, artık daha fazla dayanamadım, elime bir değnek alarak arabadan çıktım ve karşılarına dikilerek şunları söyledim: 'Siz ne diyorsunuz aslanım! Niye çocuğun üstüne gidip hakaret ediyorsunuz? Beni tanıyorsunuz değil mi? Ben halis–muhlis Türk'üm. Ama, şu anda Kürd'üm ve bu kardeşimizin yanındayım. Onun kılına dokunursanız, size dünyayı dar ederim. Hem, şu anda ondan özür dilemediğiniz, onunla helâlleşmediğiniz takdirde, patronunuza gider ve sizi derhal işten attırırım.' "Bu tavrımdan dolayı, o gençler neye uğradığını şaşırdılar. Süt dökmüş kediye döndüler. Çaresizlik ve şaşkınlık içinde ne diyeceklerini, ne yapacaklarını bilemez hale geldiler. Fakat, sonunda dediğimi aynen yaptılar ve o Kürt gencine sarılarak helâlleştiler. "O Kürt kardeşimiz ise, adeta şok olmuş durumdaydı. Olup bitenleri anlamakta hem zorlanıyor, hem de sevincinden renkten renge giriyordu. "İşte böylelikle, hem bir fitneyi söndürmüş olduk, hem de o kardeşimizi kazanmış olduk. İlerleyen günlerde ise, o Kürt gencinin Maraş'taki yakınlarıyla da tanışıp hepsiyle ahbap olduk. Bize öylesine bir sevgi ve saygıyla bağlandılar ki, inanın bunu tarif edecek söz bulamıyorum. Diyorlar ki: 'Yahu kardeşim, sen nasıl bir insansın... Siz nasıl bir dâvâ adamısınız? Bizi şoke ettiniz... İnanın, bizi hayrette bıraktınız ve kendinize de hayran ettiniz. Aile ve akrabalar arasında günlerdir sizi konuşuyoruz. Sizi takdir ve tebrik ile yâdediyoruz.'" Bu yılki ikinci Maraş seyahatimizde bunları duyunca, inanın bizim de bütün yorgunluğumuz, bütün sıkıntımız izale olup gitti. Elhamdülillah diyerek, derin bir nefes aldık. Bu enfes hatıranın, bilhassa Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt kardeşlerimizin de kulağına küpe olmasını diliyorum. Elhasıl: Evet, ırkçılık ve ayrımcılık fitne ateşini söndürmenin, en ciddi ve en tesirli bir yolu, işte bu ve emsâli davranışları sergilemekten geçer. Ki, Bediüzzaman ve talebeleri de aynen öyle yapmışlardır. Yerine göre Kürt Türk'ü ve Türk Kürd'ü savunmaktan çekinmemişlerdir. Bundan sonra da inşaallah çekinmeyeceklerdir.
25.03.2010 E-Posta: [email protected] |