M. Latif SALİHOĞLU |
|
İlk sorgulama İzmit'te (1) |
Bugün ve yarın bu köşede okuyacaklarınız, gazetemizin sayfalarında ilk kez yayınlanıyor. Yazılarda, Bediüzzaman Said Nursî ile alâkalı olarak, son derece orijinal ve çarpıcı bilgiler yer alıyor. Kaynağımız, 1879–1952 yılları arasında yaşamış olan gazeteci–yazar Rifat Yüce'nin "Kocaeli Tarihi ve Rehberi" isimli kitap. Bu kitabın ilk baskısı, 1945'te yazarının sahibi olduğu Türkyolu Matbaasında yapılmış. Elimizdeki ikinci baskısı ise, 2007'de Demkar Yayınevi tarafından neşredilmiş. Meşrûtiyet yıllarında İttihatçıların İzmit'teki "1 Numaralı adamı" olan Rifat Yüce, bağlı bulunduğu teşkilâtın genel merkezinden gelen emre uyarak, 1909 yılı Nisan ayı sonlarında Bediüzzaman'ı İzmit'te gözaltına alıp tutuklatıyor ve onun ilk sorgulamasını da bizzat kendisi yapıyor. Bir süre sonra da, Divân–ı Harb–i Örfî'de yargılanmak üzere İstanbul'a gönderiyor. Üstad Bediüzzaman, 31 Mart Vak'ası esnasında, anarşi ve kargaşanın içinde boğulma noktasına gelen İstanbul'un merkezinden uzaklaşıyor. Önce, Bakırköy taraflarına gidiyor. Kısa bir süre sonra da, Anadolu'ya geçmek üzere trene biniyor. İzmit'te trenden iniyor. Bir otelde misafir ediliyor. Aynı günün gecesi, İttihat–Terakki Cemiyeti Genel Merkezinden gelen ikinci emre göre, derhal tutuklanması isteniyor. (İlk emre göre, hürmet ile ağırlansın deniliyordu.) Hadisenin gerisini, cemiyetin İzmit şubesi komiseri konumundaki Rifat Yüce'nin söz konusu hatıra kitabının 236–37 sayfalarından takip edelim.
Notlar: 1) Aşağıda göreceğiniz parantez içindeki ifadeler tarafımızdan konuldu. MLS. 2) 28. Lem'a'nın "Hafız Tevfik'in Fıkrası'nın Tetimmesi" bölümünde, Üstad Bediüzzaman'ın İzmit'e çekilme meselesi hakkında şu ifadeler zikrediliyor: "İşte o tarihte 1325 (l909) 31 Mart hâdisesi münasebetiyle, İstanbul'dan kaçarak muvakkat bir zaman mücahede–i mâneviyeyi bırakmak niyetiyle Hareket Ordusundan firar edip İzmit'e geldi."
Bediüzzaman Said Nursî
Bir gün (1909 Nisan ayı sonları), akşama yakın, yani ezanî saat 11 sıralarında İstanbul’dan İzmit’e gelen yolcu trenini karşılamak üzere istasyona gidiyordum. Tren gelmiş ben biraz geç kalmışım. Tersane Kapısı hizalarına vardığım sıralarda, yolcular geliyorlardı. Bu dönenler içinde Jandarma Tabur Kumandanı Binbaşı Zekeriya, Reis Halil Beyler de vardı. Fakat, bu arada gözüme (...) bir adam çarptı. Etrafını büyük–küçük kalabalık bir halk kitlesi kaplamış. Hele çocuklar, o adamın yürümesine engel olacak kadar bir önüne, bir yanına geçmekte ve ona bakmaktaydılar. Bu hal dikkatimi çekti. "Kimdir bu adam?" diye sordum. "Bediüzzaman Said Nursî" diye cevap verdiler. ("Nursî" lâkabı o tarihte kullanılmadığına göre, bunu hatıra yazarı sonraki yıllarda isim tam anlaşılsın diye kendisi yazmıştır.) Bu zatın şöhretini daha Meşrûtiyet ilân edilmeden (Temmuz 1908'den) önce duyuyordum. Diyorlardı ki: "Doğu’dan bir Kürt Hoca gelmiş, İstanbul ulemasının takdirini kazanmış...” Böylece kendisi ağızdan ağza, yani kulaktan kulağa dolaşıyor ve duyuluyordu. Meşrûtiyet ilân edildikten sonra, bu zat matbuat (basın–yayın) sahasına çıktı. Ama olumlu sahada (İttihatçıların yanında) değil de, muhalif (İttihad–ı Muhammedî, Ahrâr–ı Osmaniye Fırkası tarafında) yazılar yazdığı görülüyordu. Bununla beraber, fikrî ve mütalâaları halkın dinî hislerini okşar bir surette olduğu için, onun yazısının çıktığı gazeteler çok okunurdu. Bu surette, 1908 inkılâbında Bediüzzaman Said Nursî denilen zat da, o devrin din bilginleri arasına girmişti.
Bediüzzaman Said Nursî’nin elbisesi ve tutuklanması
Said Nursî, İstanbul hamallarının kaba kumaştan yaptırmış oldukları dayanıklı elbiselerden giyinmiş. Ama, buna birçok ilâveler yapmış. (...) Sarığı da aynı şekildeydi. Bediüzzaman’ın bu haline herkes hayret etmişti. Ben bunun benzeri olarak bir adam görmüştüm; ama o meczuptu. Fakat, bu öyle değil. Ben onun bu haline hayret etmekte iken, İttihat ve Terakki Cemiyeti adına Bediüzzaman ile görüşmemi ve onun fikir ve kanaatlerini öğrenmemi, aynı zamanda yatacak ve yiyeceğini temin etmemi söylediler. Ben kendisini Şems Oteli’ne ve lokantaya götürdükten sonra, kendisi namazını kılarak yattı. Ben de kulübe (İttihat–Terakki Şubesi) gittim. Tam iki saat içinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Merkezi’nden, cemiyet adına Bediüzzaman’ın tutuklanması emri geldi. Ve, tutuklandı. Yanmış Hükümet Konağı'nda yeni yapılmış olan Polis Dairesinde, (İstanbul'daki) Divan–ı Harb–i Örfi’ye gidinceye kadar, orada tutuklu kaldı. Bu arada, Bediüzzaman Said Nursî’yi otele getirdikten sonra, İzmit halkından da birçok kimse gelip ziyaret etti. Ziyaret edenlerin çoğu, muhafazakâr kesimdendi. Bu gibi ziyaretçileri, onun hal ve tavrını pek okşayamıyordu, zannederim. Çünkü, onlara (dinde hassas, muhakemede noksan kimselere) mütemayil görünmüyordu.
Yarın: İttihatçı Rifat Yüce'nin Üstad Bediüzzaman'a sorduğu sorular ve aldığı cevaplar.
23.03.2010 E-Posta: [email protected] |