Mehmet KARA |
|
Akıbeti hayrola… |
Sivil bir anayasa yapmak iddiasıyla yola çıkıp, 12-13 maddelik “mini değişikliğe” varan yolculuk nihayet sona erdi. Başbakan Erdoğan, parti kurmaylarını toplayıp 4,5 saat görüştükten sonra bir paket ortaya çıktı. Paket önce Meclis içi ve dışı partiler ile sivil toplum kuruluşlarına gönderilecek. Muhalefet partileri ile görüşmeler yarın yapılacak. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “İçinde 1-2 sürpriz var” dediği pakette nelerin olduğu zaten haftalardır söyleniyordu. Sürprizlerden birisinin 12 Eylül dönemi yöneticilerinin yargılanmasını sağlayacak geçici 15. maddenin kaldırılması ortaya çıkarken, diğer sürprizinde milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması olduğu tahmin ediliyor. Hükümet, paketteki sürpriz düzenlemelerin “uzlaşma” için muhalefete sunulduktan sonra açıklanacağını söylemişti. Burada dikkat çeken husus, bu iki maddenin de Deniz Baykal’ın gündeme getirdiği konular olması. Bu durumun da CHP’nin tutumu göz önüne alınarak pakete konulduğu anlaşılıyor. Amaç CHP’nin pakete desteğini almak ya da tepkisini en aza indirmek. Eğer bu olmazsa da kamuoyu nezdinde CHP’yi köşeye sıkıştırmak için sürprizlerin kullanılacağı da akıllara geliyor. Getirilen değişiklik belki anayasanın üzerinden 12 Eylül ruhunu kaldırmayacak, ama demokrasinin, hak ve özgürlüklerin genişlemesi için bir adım ileri götüreceği için olumlu değişiklikler. Paketin önümüzdeki haftanın gündemini oluşturacağı muhakkak. Şimdilik, anayasa değişikliği ile ilgili olarak AKP’nin meseleye bakışını göstermesi açısından TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun şu sözü ile konuyu kapatalım. “Anayasa değiştirme konusu Meclis’in elinde hukuken var, ama fiilen yok. Anayasa ile ilgili 10-12 maddelik bir paket düşünülüyor, muhalefet destek vermiyor. O zaman referanduma gidilecek. Değişiklik referanduma gitse de Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabi. Bu durumda yapacağımız paketin de akıbeti hayrola…” Yola bu sözle başlandı, bakalım değişikliğin akıbeti ne olacak?
MEĞER NELER OLMUŞ NELER 28 Şubat postmodern darbesinin 13. yıldönümünün geçmesinin ardından basındaki ifşa devam ediyor. O dönemde gazete ve televizyon sahipleri ile yine o dönemde gazete yöneticiliği yapanların birbirlerini suçladığı yazılarından o süreçte milleti aldatmak adına gazetecilik kılıfı altında neler yapıldığını gözler önüne seriyor. Kirli ilişkiler, kirli çamaşırlar bir bir ortaya saçılıyor. O dönemin içinde yer alanlar, bir diğerinin ipliğini pazara çıkarma yarışına girdi. Hesaplaşmada ağza alınmayacak sözler söylüyorlar. Aynı gazete çalışanları bile birbirlerine burada yazamayacağız ağır hakaretler sarf ediyorlar. İtiraflarda öyle şeyler ortaya çıkıyor ki, “bu kadar da olmaz” dedirtiyor. Adeta insanın ağzını açıkta bırakıyor. Meğer o dönemde ajanlık yapanlardan geçilmiyormuş! Bunu kısmen biliyorduk da, ispat etmesi zor olduğu için kimse yazıp çizemiyordu. İtirafların ardından kamuoyu kimlerin gazetecilik, kimlerin de gazetecilik adı altında ajanlık, provokatörlük yaptığını görmüş oldu. Öyle görülüyor ki. O döneme destek veren basın kuruluşları basının etik kurallarına hiç uymamışlar. Aslında “gazetecilik” de yapmamışlar. Basın ilkeleri adına da hiç de iyi sınav vermemişler. Bu tür gazetecilik yapanların şimdilerde halktan özür dilemeleri gereklidir. Yoksa şimdiki duruşlarının samimiyeti kuşkulu olur. Samimî olduğunuzu göstermek için yanlışlarınızı bir bir ortaya koyun. Millet de sizi belki affeder. Haydi milletin karşısına çıkın özür dileyin. Hem unutmayın ki, özür dilemek erdemliliktir.
OLUR, OLUR… İki haftadır Başbakan Erdoğan yurtdışında olduğu için partisinin grubunda konuşamıyor. O konuşamayınca Salı günleri Meclis’te sessizlik hâkim oluyor. Erdoğan bir süre önce mecbur kalmadıkça Bahçeli ve Baykal’ın adını ağzına almayacağını söylemişti. Bu tarihten sonra da milleti bıktıran üslûpsuz tartışmalar da son bulmuştu. Böyle olunca da üslûpsuz tartışmaların yerini şarkılı diyaloglar almaya başladı. Baykal, Erdoğan’ın bir vesileyle söylediği şarkı sözünden alınan “olur olur, bal gibi olur” sözüne nazire yaparak, şiirlerle cevap verdi. “Ben, Başbakan’a, Özdemir Asaf’ın bir şiiriyle cevap vereyim: “İnsansız adalet olmaz/Adaletsiz insan olur mu?/Olur, olmaz mı?/Ama olmaz olsun...” Şimdi Başbakan, ‘olur olur bal gibi olur’ diyor. Olur olur da nasıl olur, Habur kapısında yaptığın gibi olur. Olur olur, yaparım dediğinde, yapacağın da gene Habur hukuku olur” diyerek bir nebze olsun olması gereken muhalefetini yapmış oldu. Bir diğer nazire de Bahçeli’den geldi. Erdoğan sık sık muhalefeti “Sivas’tan öteye gidemiyorlar” diye tenkit ediyordu. Bahçeli’de Erdoğan’ı yanıltırcasına önümüzdeki hafta (27 Mart) Şanlıurfa’da “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” mitingi yapacaklarını açıkladı. Siyasette olması gereken diyaloglar yapılmaya başladı. Bakalım ne kadar devam edecek?
21.03.2010 E-Posta: [email protected] |