Raşit YÜCEL |
|
Akıl nimeti |
Efendim akıl büyük bir nimettir. Onsuz bir vücudun diğer canlılardan bir farkı olmaz. Tam zihinsel özürlüler vardır, az özürlüler ve tedavi olabilen özürlüler vardır. Akıl hastaneleri bunun içindir. Geçmiş asırlarda Avrupa’da zihinsel özürlüler zararlı cinler zannedilerek ateşte yakılırmış. Osmanlı’da ise, imparatorluğun muhtelif bölgelerinde akıl hastaneleri vardı. Bu hastalar buralarda tedavi edilirdi. Çeşitli yöntemler kullanılırdı. Özellikle Kur’ân tilâveti hastalara rûhî rahatlık veriyordu. Ve musikî aynı anlamda bu hastaları rahatlatıyordu. Bu hastanenin birisini Edirne’de askerlik yaptığım mahalde görmüştüm. Daha sonra burasını fakülte restore etti ve müze hâline getirdi. Efendim, deliler kendi aralarında anlaşmışlar ve hastaneden kaçmaya karar vermişler. Elebaşları gizlice içeriye bir ağaç tomruğu almış. Gece el-ayak çekilince deliler toplanmış ve kapıları bir bir kırarak son kapıya gelince bakmışlar ki dış kapı açık. Elebaşları demiş: “Plan bozulduuuu, tekrar içeriiii” Akıl işte böyle efendim. Tam kaçacak fırsat varken tekrar yataklarına dönmüşler. Yine şöyle bir olay yaşanmış: Adam nerede bir tavuk ve horoz görse çıldırıyormuş. Kendisini “darı”, yani tavuğun yiyeceği bir yem zannediyormuş. Artık bu hâlle baş edemeyenler, adamı akıl hastanesine götürmüşler. Belirli tedavilerden sonra doktorlar bunu haftada bir belirli testlerden geçiriyorlarmış. Yine böyle haftalık testlerin birinde doktorun birisi sormuş: “Tahir efendi sen şimdi kendinin darı olmadığına inanmaya başladın mı, ne dersin?” Tahir efendi kemal-i ciddiyetle: “Tabib efendi, ben darı olmadığıma inandım. Ama asıl mesele acaba bu tavuk ve horozlar da bunu öğrendiler mi?” Ve doktorlar hastanın tam anlamı ile daha tedavi olmadığına kanaat getirerek Tahir efendiyi tekrar odasına göndermişler. İşte akıl böyle bir nimettir efendim. Cenâb-ı Hak akıl sahiplerini sorumlu kılmıştır. Eskiler derlerdi: “Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan her gün ağlar“ demişlerdir. Zordur efendim. Başına gelmeyen bilemez. Ama onları muhafaza etmek ve ihtiyaçlarını karşılamak büyük bir sevaptır. Taşkınlıklarını frenlemek, yemek ve içmelerine yardımcı olmak insanî bir görevdir. Bunlar bir ibret ve imtihan vesilesidir. Akıl tek başına bir değer değildir. Onu kullanmak önemlidir. Doğru yönlendirmek ve insanlığa ve kendisine yararlı bir şekilde kullanmaktır. Akıl ucu açık bir mekanizmadır. İnsanı alır cehennemin tâ dibine kadar götürebilir. Aynı akıl insanı cennetin en zirvesine çıkarır. Hayatta iken bunun kıymeti bilinmelidir. Yoksa insan akılsız insanların durumundan daha feci bir duruma düşer. Onların ahirette belli bir yerleri vardır. Sorumlu olmadıkları için. Ama akıllı insan sorumludur. İnsan mesuldür.
18.03.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (11.03.2010) - İdealler ve gerçekler (21.02.2010) - Dile kolay… Aradan 40 yıl geçti (21.01.2010) - Aynı hataya iki defa düşmek |