Cevher İLHAN |
|
Ankara hâlâ heceliyor; A-B… (2) |
Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’nin taahhüd ettiği şartları yerine getirmesinin gereğini belirtiyor. Buna mukabil Başbakan’ın “reform paketi” olarak nitelediği ve iktidar partisinin uzun zamandır hazırladığı 10-12 maddelik “mini Anayasa değişikliği paketi”ne son şekli veriliyor. “Paket”in hükûmetin sekiz yıldır “Âcil Eylem Plânı”ndan “ulusal program”larda ve her yıl yayınlanan “ilerleme raporları”nda AB’ye vaadettiği demokratikleşme reformlarında kifâyetsiz kaldığı daha ilk bakışta ortaya çıkıyor. Tesbit şu ki Türkiye’nin AB müzâkere süreci, içte ve dışta AB içindeki “Türkiye ve AB karşıtları”nın engellemelerine, Ankara’nın “model ortak” ABD’nin bölgesel ve küresel güvenlik ve terör odaklı işbirliği politikalarına takılıyor. Bundandır ki “Kıbrıs konusu”, “Annan plânı”na “hayır” diyen “Rumların insafı”na indirgenip KKTC ve Türkiye’nin aleyhine istimal ediliyor. “Soykırım iddiası”, Amerikan Kongresi Dış ilişkiler Komitesi’nin ardından AB dönem Başkanı İsveç Parlamentosu’nun son “soykırım kararı”nda olduğu gibi Ermeni diasporasının propagandasına bırakılmış. Ankara’nın öncelikle Kıbrıs’ta ve Ermeni meselesinde temel tezini ve haklılığını güçlü bir politika ile ortaya koyması icâb ediyor. Müzâkere sürecinin Rumların ve Ermenilerin çarpıtmalarına bırakılmaması gerekiyor…
ÇARPITMALAR VE ŞAŞIRTMALAR… Evvela, AB’nin “tüm bireylerin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî görüş ve felsefî inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakları ve temel özgürlüklerden tam olarak yararlandırılması; düşünce, vicdan, din ve ibâdet özgürlüklerinin sağlanması” perspektifinin uygulanmasında ciddî eksikler var. Ankara “yol haritası”nda bunu öncelemeli. Her belgede atıfta bulunulan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS), “hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz; devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üzerine aldığı görevleri yerine getirirken, ebeveynlerin çocuklarına, kendi dinî ve felsefî inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretimin verilmesi isteme haklarına saygı gösterir” prensibini esas almalı. Anayasa’da devletin denetimi ve gözetimi altına alınan ve haftada iki saatle sınırlı “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri”nin kaldırılmasının “AB’nin gereği” gibi lanse edilmesine son verilmeli. Müfredattaki din derslerinin muhtevası geliştirilmeli. Din eğitimi ve öğretimi, vatandaşların dinlerini öğrenmeleri ve yaşamaları, dinî özgürlükler kapsamında sağlanmalı. Ne var ki AKP siyasî iktidarı, baştan beri bütün bunlara karşı AB’nin demokrasi ve özgürlükler standartlarında derin bir kırılma içinde.Şu çelişkilere bakınız; bir taraftan, AİHS’nin “eğitim hakkının engellenemeyeceği”ne dair insan haklarının ve temel özgürlüklerin başında sayılan “herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olduğu” ve “bu hakkını açık veya özel bir biçimde ibadet, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle tek başına veya toplu olarak dinini ve inancını açıklama hürriyetini ihtiva ettiği” kabul edilecek. Diğer taraftan AKP hükûmeti, inanç ve ifâde özgürlüğünün teminatı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ilettiği “savunma”da Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında hakkında hiçbir madde bulunmayan kadınların kılık ve kıyafetine karışılmasını “uygun” görecek! Devletin din işleriyle yetkili anayasal bir kurumu olan Diyanet’in fetvalarıyla dinî bir vecîbe ve tesettürün bir parçası olan başörtüsünü, “siyasî simge”, “gerginlik sebebi” ve “laikliğe aykırı” olarak AİHM’e bildirip, yasadışı yasağı olmayan “mevzuata uygun” görecek! Yine bu dönemde yüzlerce âyete, Peygamberimizin hadislerine istinaden deprem gibi umumî bir musîbete “İlâhî ikaz” tefsirinin “suç” sayılıp yargılanması ve ceza alması hükûmetçe Strasbuorg’a gönderilen “savunma”da “gerekli” görülecek! AB İLE STRATEJİK ORTAKLIK OLMALI Keza Diyanet’e bağlı Kur’ân kurslarında ve camilerde demokrasiyi, hukuku ve insan haklarını kelepçeleyen 28 Şubat “postmodern darbe”den kalma dayatmalarla bin sene Kur’ân’a hizmet etmiş bu milletin çocuklarının Kur’ân-ı Kerimi okuyup öğrenmelerine “yaş yasağı”yla sınırlamalar getirilecek. Her yıl yüzbinlerce öğrencinin dinlerinin temel kitabını okumaları “resmen” engellenecek. İslâmın özünden olan Alevilik, İslâm dışı ayrı bir “din” gibi gösterilecek!Kısacası, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve hürriyetlerini baştâcı eden “birinci Avrupa”, “ikinci Avrupa”nın kuşatması ve tehdidi altında. Ve çarpıtmalar gösteriyor ki Ankara, AB sürecinde “ikinci Avrupa”nın yanıltmalarına ve komplosuna geliyor. İsrail ziyaretlerinde övgülerle karşılanan ve İsrail Başbakanı Netenyahu’dan annesinin İkinci Dünya savaşı sırasında bir Yahudi kızı kurtardığını gözyaşları içinde dinleyen Bush hayranı Berluconi’den Türkiye’ye “AB üyeliği” yerine “imtiyazlı ortaklığı” öneren Merkel’e uzanan “AB içindeki ABD’ciler”in telkiniyle, Türkiye’nin AB demokrasi yolculuğunun önüne takozlar konuluyor…Ve “model ortak” ABD-İngiltere stratejik eksenine saplanan Ankara, artık AB ile kapsamlı stratejik diyalog kurmalı; göz göre göre tarihin siyasallaştırılmasına göz yummamalı, çarpıtmalara ve şaşırtmalara seyirci kalmamalı.Her fırsatta AB’ye “rest” çekmekten vazgeçmeli; demokratikleşmede samimi olmalı ve Birliğin şaşırtılmasına karşı haklılığını izâh ve ikna etmeli…
18.03.2010 E-Posta: [email protected] |