Cevher İLHAN |
|
“Tezkere” çarpıtmaları… |
Dışta “Ermeni soykırımı tasarısı”nın Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde oylanması, içte “28 Şubat postmodern darbesi” tartışmaları ortasında, Türkiye’nin başından geçmiş “tezkere” bâdiresinin yıldönümü âdeta atlandı. Bilindiği gibi 65 bin Amerikan askerinin Türkiye topraklarında konuşlanmasına ve Irak’a geçişine dair AKP hükûmetinin hazırladığı “tezkere”, 1 Mart 2003’te TBMM’de reddedilmişti. İlginç olan, yedi yıl önceki oylamanın çarpıtılıp tersyüz edilmesi. Hükûmetin ve iktidar partisinin sonuna kadar savunduğu “tezkere”de yanıltmalara başvurulması. Gündemdeki konular hakkında konuşan Başbakan Yardımcısı Arınç’ın “tezkere”nin yıldönümünde gittiği Şam’da “Tezkere onaylanmış olsaydı, Türkiye’nin içte ve dışta tüm ulusal çıkarları büyük zarar görecekti” ikrarının ardından söyledikleri, bunlardan biri… Doğrusu, bazı bakanların ve AKP yöneticilerinin hükûmetin büyük bir ısrarla geçmesini istediği “tezkere” hakkında bugün “iyi ki reddedildi” yorumu, “hatadan dönme fazileti” olarak hayra alâmet. Ancak siyasî iktidarın, Türkiye’ye büyük itibar ve prestij sağlayan Meclis’in kararından istifadenin ötesinde, cerbezelerle sahiplenmesi, kamuoyunu yanıltıcı bir siyasî çarpıtma…
TEZKERE’YE ‘HAYIR’ DİYEN... Hükûmetin dayatmasına rağmen millî irâdenin temsilcisi Meclis’in “tezkere”ye geçit vermemesini, Türkiye’nin İslâm ve Arap ülkeleri ile Ortadoğu’da, özellikle AB ve hatta ABD nezdinde büyük saygınlık kazandırdığını belirten Arınç’ın, AKP hükûmetinin “tezkere”nin geçmesini istemediği havasını vermesi, bunun son bir örneği. “O zaman bazıları bu tezkerenin kabulü yönünde tavır sergilediler ve onu savunurken ben tersini düşünüyor ve tezkerenin geçmemesi için uğraşıyordum” hatırlatmasında bulunup “kendi şahsî görüşü”nü nazara veren Arınç, ne garip ki “tezkerenin kabulü için uğraşan ‘bazıları”nı açıklamıyor. Oysa herkes biliyor ki AKP iktidarının daha üçüncü ayında başta AKP Genel Başkanı Erdoğan ve dönemin Başbakanı Gül olmak üzere hükûmet ve iktidar partisi yönetimi, “tezkere”nin geçmesi için canla başla çalıştı. Erdoğan’ın tepki gösteren partililere, “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur, rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde” sözleri hâlâ hâfızalarda… Gerçek şu ki kapalı kapılar arkasında, “tezkerenin mutlaka kabul edilmesi ve ABD’nin küstürülmemesi” hesâbına “telkinler”de bulunan Erdoğan, kapalı grupta “hayır” oyu verecek çiçeği burnunda milletvekillerine siyasî tehdit anlamına gelen imâlarda bulunmuştu. Peşinden 31 Mart 2003’e Amerikan The Wall Street Journal’a yazdığı makalede, “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlerin en az zâyiatla ve en kısa zamanda ülkelerine dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz” diyen Erdoğan’ın milletvekillerine, “Tezkere’ye ‘hayır’ diyen, bana hayır demiş olur” diye rest çekip kıskaca aldığı da gazete sütunlarında… Dahası, dönemin Devlet Bakanı Babacan, Millî Savunma Bakanı Gönül ve Dışişleri Bakanı Yakış, “ABD ile her plâtformda stratejik ortaklığımız artar” diye tezkerenin yararlarını propaganda etmişlerdi. İktidar kulislerinde, “Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz” kaygılarıyla “korkutucu” senaryolar seslendirilmişti…
“TEZKERE’NİN KABULÜNE UĞRAŞAN” KİMLER? Keza Erdoğan’ın “tezkere”nin geçmemesi şaşkınlığıyla “Bu nasıl oldu?” diye Başbakan Gül’e çıkıştığı ve hatta “yeterince ağırlığını koymadığı için eleştirdiği” de medyaya sızmıştı… Ve yine “Tezkere”nin reddedilmesi üzerine Ankara’ya zehir-zemberek tehditler savuran dönemin Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in işgalden üç ay önce “Biz Irak’a müdahâle konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesâret verdi” cümlesi basına yansımıştı. (Yeni Şafak, 5.2.2004) Özetle “tezkere” oylaması öncesinde Erdoğan’ın, “Tezkere geçse de geçmese de ABD’nin işgale kararlı olduğunu” söyleyip, “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz; tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin borç ödemesine dikkat çekerek ekonomik olarak çok sıkıntıya girecekleri” baskısını, sağır sultan bile duymuştu. Ankara-Washington hattında Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal ile Amerikan Büyükelçisi Robert Pearson arasında 100 sayfayı aşkın “kredi-ticaret desteği ve hibe paketi” pazarlığıyla ABD’nin Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi verdiği medyada yer almıştı. Kısacası Erdoğan ve hükûmetinin “tezkere”yi sonuna kadar desteklediği yakın tarihin arşivinde. Bu açıdan “kendini akıllı, âlemi kör-sersem sanan” siyasî söylemlerle “tezkereyi savunan ‘o bazıları”nın gözardı edilmesi, tam bir demagoji… Sahi, Arınç’ın ifâdesiyle, “Meclis’te reddedilmesiyle Türkiye’ye büyük itibar sağlayan” ve mefhumu muhalifiyle Türkiye’yi işgale ve savaşa ortak etmekle Amerikan zulüm ve işgal politikalarının güdümüne sokup itibarsızlık ve uluslar arası politik avantaj kaybına uğratacağını belirttiği “tezkere’nin kabulü yönünde tavır sergileyen ‘o bazıları” kimler? Arınç, neden sözünü ettiği “o bazıları”nı açıklamaz? En başta karşısına “Türkiye’nin büyük şansı” dediği Erdoğan ve son seçimler öncesinde “dindar Cumhurbaşkanı” olarak lanse ettiği Gül çıkacağı için mi? Tecâhül-ü ârifli “tezkere” çarpıtmaları oldukça sırıtıyor…
08.03.2010 E-Posta: [email protected] |