Cevher İLHAN |
|
Yine “mağduriyete sığınma” olmasın! |
28 Şubat süreci ve âdeta unutulan “açılım” tartışmalarının ardından Başbakan Erdoğan’ın “Anayasa değişikliği”ne dair açıklaması, daha baştan “mini paket”te de “mağduriyet” politikasıyla geri adım endişelerini verdirdi. Doğrusu, Başbakan’ın “kısa vâdede yönetmeliklerle, orta vadede yasalarla ilgili değişiklikleri” ve “yol haritası”nı hatırlatarak “uzun vâdedeki Anayasal değişiklikleri” birkaç maddelik “mini paket”e indirgemesi, “yeni demokratik anayasa”nın rafa kaldırıldığının en yetkili ağızdan resmen itirafı oldu. Açık açık “Fakat biz yine basında yer aldığı gibi, böyle baştan aşağı a’dan z’ye bir anayasa değişikliğini konuşmuyoruz, böyle bir şey söz konusu değil’” cümlesi, bunun ikrarı. Erdoğan’ın ifâdesiyle, “değişiklik paketi”, “ağırlıklı olarak insan hakları ve özgürlükler çatısı altında toplanabilecek konular”la kalıyor. “Tabiî dışarıdan içeriye gelme konusunda da biliyorsunuz, bir istemediğimiz durumla karşılaştık” deyip, bu düzenlemelerin öncelikle “Mahmur’dan veya dağdan gelenlerle ilgili” olduğunu söylemesi, sözkonusu “özgürlükler”in çapını ele veriyor. Hükûmetin Mart ayı sonuna kadar Meclis’e göndereceği genelge ve yönetmeliklerin ve orta vadeli tasarıların mâhiyetindeki zâfiyeti ortaya koyuyor…
“AB SÜRECİNDE GÜNDEMDE KALAN KONULAR…” Gerçek şu ki Başbakan’ın belirttiği haliyle “mini paket” oldukça kısıtlı. Düzenlemeler “yargı reformu” adı altında HSYK’nin yapısı, “ombudsmanlık” ve “siyasi partilerle ilgili özellikle seçimlerde sandık güvenliği” ve “partilerin kapatılmasının zorlaştırılması”yla ve bazı “sendikal haklar”la sınırlandırılmakta. Yıllardır kamuoyunu oyalamanın akabinde, “Fakat tabiî zaman itibariyle çok fazla bir zamana, elimizde böyle bir fırsat yok” diyen Başbakan’ın, bunun gerekçesini “AB sürecinde hep gündemde kalan konular”a bağlaması da çarpıcı. “AB heyecanı”ndan ve “vatandaşların sürece etkin katılımı”ndan dem vurması ilginç… Oysa AB, sâdece “sandık güvenliği”nin değil, bütün siyasî kriterlerin AB standartlarına kavuşturulmasını şart koşuyor. Siyasî partiler ve seçim kanunlarının ıslâhını istiyor. “Tercih sistemi”nin getirilmesini, parti üyelerinin hâkim nezâretinde yaptığı önseçimle oluşacak listelere seçmenin tercihine fırsat verilmesini, siyasî partilerin lider ve genel merkez sultasından kurtarılıp işleyişinin demokratikleşmesini öneriyor. “Seçim barajı”nın AB normlarına çekilmesini gerekli görüyor. “Adlî sistem”in bir tek askere sivil mahkeme yolunun açılmasıyla iktifa edilmemesini; “yargı reformu”nun salt şekli ve sayısal değişiklerle değil, hukukun üstünlüğü içinde yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve birliğini sağlayacak bir muhtevada tâdilini talep ediyor. Düşünce ve ifâde özgürlüğünün en geniş anlamıyla temini için “eylem” dışındaki her türlü ifâdenin serbest bırakılmasını, inanç hürriyetini, din eğitimi ve öğretimini önceliyor. Yalnız terör örgütüne katılmış “teröristler” ve taş atan çocuklar için değil, bütün vatandaşların insan haklarından ve özgürlüklerden istifadesini esas alıyor… Ne var ki “mini paket” AB’ye verilen taahhüdlerin çok gerisinde kalıyor… “TEŞEBBÜS ETTİK, AMA MÜSAADE ETMEDİLER’ DİYECEĞİZ” Ancak yetersiz mevzubahis “dar mini paket” için bile “Hâlâ sıkıntı var; Parlamento içinde bu anayasa değişikliği gerçekleşmiyorsa referanduma götürebilme imkânını yakalayabilirsek referanduma götürmek suretiyle biz, böyle bir değişikliği yapmayı arzu ediyoruz” tarzında tereddütlü ve şartlı cümleler kullanan Erdoğan’ın kırılgan söylemi, kaygı verici. “Biz teşebbüs edeceğiz. Olur-olur, olmaz-olmaz ama yarın kimse, ‘niye teşebbüs etmedin’ ‘niye yapmadın’ diyemeyecek” cümlesi, ciddî bir demokratikleşme çabasını değil, bir dizi istifhama sebebiyet veriyor. AKP iktidarı, tıpkı “YÖK yasası”nda, “yeni anayasa taslağı”nda, “başörtüsü yasağı”nda, “katsayı konusu”nda, inanç özgürlüğünde, din eğitimi ve öğretiminde “yapmak istedik, ama yaptırmadılar” mağduriyetine mi sığınacak? “Dar mini paket”te bile “yapmak istedik, ama yaptırmadılar” diye millete karşı yine “mağduriyete sığınma” taktiğini mi güdecek? Demokratikleşmeye zemin hazırlayacak yerde peşinen “demokratikleşme fiyaskosu”nun bahanesine hazırlanma hesâbını mi yapıyor? Özetle Başbakan’ın, “Biz, ‘teşebbüs ettik, müsaade etmediler’ diyeceğiz” sözleri, “Siyasî iktidarın kamuoyu nezdinde yine bir politik gösteriye mi girişiyor?” sorusunu sorduruyor. Millet, seçimlerden bu yana âlây-ı vâlâ ile büyük iddialarla ortaya atılan “demokratik anayasa”dan vazgeçmeyi değil, köklü bir demokratikleşme için güçlü bir irâdeyle kararlılık bekliyor…
03.03.2010 E-Posta: [email protected] |