Cevher İLHAN |
|
“12 Mart muhtırası”ndan “27 Nisan e-muhtırası”na (2) |
Darbe soruşturmalarında yaman çelişkiler yaşanıyor. 12 Eylül’den 28 Şubat’a ve hatta 27 Nisan e-muhtırasına kadar gerçek dayatılmış darbeler yargılanmıyor. 28 Şubat sürecinde Refahyol koalisyonunda DYP’nin eski İçişleri Bakanı, MHP’li Meclis Başkanvekili Meral Akşener’in tesbitiyle, “darbeyi plânlayanlar kadar darbeyi yapanlar hakkında da yargılama süreci başlatılmadığı sürece”, istifhamlar devam edecek… Akşener’e göre, son dönemde Sarıkız, Ayışığı, Kafes gibi pek çok cuntaya yönelik iddialarla “teşebbüs halinde hayal edip, ‘böyle bir şeyi yapsak ne olur?’ diye düşünenler” hakkında hukukî sürecin işleyip yargılanmalarının yanı sıra, “plân” safhasını aşan, düşünceden fiiliyata dökülen darbeler de operasyon kapsamına alınmalı. “28 Şubat sürecinde Başbakan’a sövenler” ve “27 Nisan bildirisini hazırlayanlar” da yargılanmalı. Kamuoyunun günlerce “Balyoz harekâtı” kapsamında gözaltına alınan dört kuvvet komutanının “ne yaptığı”ndan ziyâde “Çekyatta mı somyada mı yattılar, çay mı, kahve mi içtiler, sabah kahvaltısında ne yediler?” türü mizansenleri izlediğini belirten Akşener, bu tür “yanıltıcı resimler”le asıl meselenin gözden kaçırıldığını nazara veriyor. “Bellerindeki silâhı teslim eden ‘ptt konumu’nda yani pijama, terlik, televizyon durumundayken bu cunta hevesleriyle ilgili gözaltına alınan komutanlar”la birlikte “bizzat eyleme karışan komutanların olduğunu” ve bunların serbest dolaştığını nazara veriyor…
“27 NİSAN E-BİLDİRİSİ” NEDEN YARGILANMIYOR? Bir iktidar partisi milletvekilinin 28 Şubat için, “bir İsrail projesi” nitelemesine katıldığını belirten Akşener, bunu “tavşana kaç, tazıya tut” politikası olarak yorumluyor. BOP’un eşbaşkanı Başbakan Erdoğan’la birlikte Amerika’daki Yahudi kuruluşundan “cesâret madalyası” alan Çevik Bir’in -AKP’li bir milletvekilinin ikrarıyla- “İsrail’deki silâh fabrikasına danışmanlık yaptığı” sözlerini nazara veriyor. “İsrail ve ABD’ye danışmanlık ötesinde yakınlıkları olan emekli askerlerin bir kısmı ve AKP’li vekilin söylediği arkadaş da (Çevik Bir) olmak üzere AKP’ye çeşitli alanlarda yardım ve danışmanlık hizmeti veriyorlar; bu nasıl iştir?” diye tezâdı soruyor. “Bir de eylem yapmışlar var. Birisi 27 Nisanda. Genelkurmay eski Başkanı kendi eliyle yazdığını ifade ettiği bildiri koymuş” diyen Akşener, AKP’li Ömer Çelik’in mevzubahis “bildiriyi ‘kese kâğıdına çevirdik” sözüne atıfta bulunarak, “Ama o bildiriyi yazan elin sahibine üstün hizmet madalyası takıp bir trilyon iki yüz milyarlık zırhı arabayla ödüllendirildiğini belirtiyor. Darbeyi planlayanlar kadar yapanların da yargılama sürecinin başlatılması gerektiğini kaydediyor. Bunun açık örneği olarak, 28 Şubat süreci komutanlarından emekli Orgeneral Çevik Bir, Tümgeneral Erol Özkasnak ile birlikte 27 Nisan bildirisini hazırlayan Yaşar Büyükanıt’ın da yargılanması gerektiğini söylüyor…
“28 ŞUBAT” NİÇİN SORGULANMIYOR? Başbakan her fırsatta “damdan düşen, damdan düşenin halinden anlar” diye konuşuyor. İşte “28 Şubat postmodern darbe” damından düşenlerin açık beyânı. Ne var ki bunca çağrı ve uyarıya rağmen 12 Mart muhtırasından 27 Nisan e-bildirisine, 12 Eylül darbesinden 28 Şubat postmodern darbesine kadar fiiliyata dökülen darbeler ve muhtıralar muâhaze edilmiyor. Oysa bir yandan “darbe teşebbüsleri ve plânları”na dair “belgeler” araştırılırken, ortada belgeleriyle, eylemleriyle açıkça işlenen darbe cinâyetleri var. Suçüstü zâbıtları duruyor… Diyelim ki 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için “koruması ve kollaması altında” oldukları “darbe anayasası”nın değişmesi gerekiyor. Peki, “28 Şubatçılar”a neden dokunulmuyor? “ABD’nin stratejik vizyonu”nu övüp “AKP iyi yolda” medhiyelerini dizdiklerinden dolayı mı? Tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi ucu küresel güçlere uzanan Büyük Ortadoğu Projesi’ne dayanan, meydana getirdiği tepkiyle “Millî Görüş”ten ayrılan “gömlek değiştiren yenilikçiler”in önünü açıp AKP’yi iktidara taşıyan bir “Amerikan projesi” olduğu için mi? Anlaşılan AKP siyasî iktidarı, “akıldâneleri”nin telkiniyle “aleyhinde bir durum ortaya çıkaracağı”, darbelerin arkasındaki “stratejik müttefik”i açığa çıkaracağı ve asıl “derin devlet” ve statükoyla başı derde gireceği korkusuyla “mayınlı arazi”den uzak duruyor. Ateşteki kestaneleri toplamaya cür’et etmiyor. Demokrasinin açıkça askıya alındığı dönemleri yargılama kapsamına almaktan cayıyor, yan çiziyor… Ve bunun içindir ki birkaç maddelik “Anayasa değişikliği” paketi, “darbe anayasası”nı antidemokratik ârızalardan arındırmada, sistemi demokratikleşmede nâkıs kalıyor, güven vermiyor… Türkiye’nin temel problemi bu…
13.03.2010 E-Posta: [email protected] |