Aile-Sağlık |
Elleri sabunla yıkamadan hijyen olmaz TÜRK İnfeksiyon Vakfı (TİV) Başkanı Prof. Dr. Nezahat Gürler, eller sadece su ile yıkandığında tam bir hijyen sağlanamadığına, mutlaka sabun kullanılması gerektiğine işaret etti. Antibakteriyel sabun ‘’Lifebuoy’’un tanıtımı amacıyla Ümraniye’de bulunan Unilever Türkiye’de konuşan Gürler, el yıkamanın başta kişisel hijyenin sağlanmasında ve aynı zamanda mikroorganizma ile bulaşan hastalıklardan korunarak yayılmasını önlemede yardımcı olduğunu söyledi. Gürler, el hijyeninde amacın, kimyasal ve fiziksel zararlıların ve enfeksiyonlara yol açan mikroorganizmaların uzaklaştırılmasını sağlamak olduğunu belirterek, ‘’Eller sadece su ile yıkandığında mekanik etkiyle görünür haldeki kir uzaklaştırılmakta, ancak tam bir hijyen sağlanamamaktadır. Bu nedenle el temizliğinde su ile birlikte mutlaka sabun kullanılması gerekmektedir’’ dedi. Unilever Global Hijyen ve El Yıkama Uzmanı Myriam Sidibe de Dünya Sağlık Örgütü’nün 2006 verilerine göre, Türkiye’de 5 yaşın altında 43 bin 136 çocuğun vefat ettiğini, bu ölümlerin 5 bin 176’sının ishal, 6 bin 39’unun ise zatürre gibi önlenebilir hastalıklardan kaynaklandığını belirtti. Doğru el yıkama teknikleri konusunda doktora yaptığını anlatan Sidibe, el yıkamanın ishali önlediğini, yemekten önce, tuvaletten sonra ellerin yıkanması halinde de hastalıkların yüzde 50’sinin azaltabileceğini aktardı. |
13.03.2010 |
Ortak seyir, programı meşrulaştırıyor UZMANLAR, uç örnekler içeren TV dizi ve programları anne babaları ile birlikte seyreden çocukların, onların da bu muhtevayı beğendikleri ve doğru buldukları algısına kapıldığı uyarısında bulunuyor. Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Doç. Dr. M. Ersin Kuşdil, Türkiye’de çeşitlilik arz eden hayat tarzları sebebiyle televizyon yayınlarına yönelik itirazların da arttığını belirtti. Beğenilse de beğenilmese de her tür san'atsal eserin toplum yaşantısının uç örnekleri üzerinden kurgulanmak durumunda olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirten Kuşdil, şöyle konuştu: “Şiddet, korku, cinsellik gibi temaların işlendiği programların özellikle çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu biliyoruz. Henüz yetişkinlerin dünyasını tam ve doğru biçimde anlamlandırma kapasitesine ulaşamamış çocuklarımız bu tür programlardan yanlış sonuçlar çıkartabilmektedir. Ülkemizdeki televizyon seyretme alışkanlıkları bu açıdan önemli bir faktör olarak ele alınmalıdır. Televizyonun aile yaşantımızdaki en belirgin ortak noktalardan biri olduğu, neredeyse tüm programların birlikte seyredildiği gerçeği göz önüne alındığında, ortaya öyle bir riskin çıktığı görülmektedir.”
GENÇLER VE ÇOCUKLAR YANLIŞ ANLAYABİLİYOR Televizyon programlarının aile üyeleriyle birlikte seyredilmesi, çocuk ve genç açısından izlenilenin ‘meşrûlaştırılması’ anlamına geldiğine dikkat çeken Doç. Dr. M. Ersin Kuşdil, çocuk ve gençlerin özellikle de uç örnekler içeren programları yetişkinlerle birlikte seyrettiklerinde, onların da bu muhtevayı beğendikleri ve doğru buldukları algısına kapıldıklarını kaydetti. Böyle bir algının izleme süresi içinde yetişkinlerin dile getirdikleri itirazların anlamını yitirmesine ya da kavranamamasına yol açabildiğini vurgulayan Kuşdil, gençlerin medyanın kendilerine sunduğu gerçek dışı ve anormal hayat tarzlarından başka bir modelle karşılaşamaz hale geldiklerini savundu. Toplumun oldukça kısa bir zaman dilimi içinde birçok ekonomik, siyasî ve toplumsal sorunu bir arada yaşadığına işaret eden Kuşdil şöyle devam etti: “Bu sorunlar özellikle aile kurumunun uzun yıllar korumayı başardığı destek sistemlerini iyice yıprattı ve maddî dayanışma formlarını erozyona uğrattı. Gençler, medyanın kendilerine sunduğu gerçek dışı ve anormal yaşam tarzlarından başka bir modelle karşılaşamaz hale geldiler. Yaşları gereği kendilerini ifade etmek, yaşıtlarından farklılaşmak hedefine sahip olan gençlerimiz için sağlıklı ifade biçimleri sunulmuyor, bunlar özendirilmiyor. Bunun yerine mafya, mankenler, şiddet yoluyla düzen sağlamaya çalışan kişiler öne çıkarılıyor. Ana haber bültenlerinin münferit şiddet olaylarını abartarak sunması, insanlarda tüm ülkede durumun aynı olduğu biçiminde bir yanılgıya sebep oluyor.” |
13.03.2010 |
18 bin hasta böbrek bekliyor AKDENİZ Üniversitesi (AÜ) Organ Nakli Merkezi Sorumlu Koordinatörü Uzman Nilgün Keçecioğlu, Türkiye’nin, organ bağışı konusunda dünya sıralamasında çok gerilerde olduğunu belirterek, 70 bin böbrek hastasının bulunduğu Türkiye’de 18 bin hastanın nakil bekleyenler listesinde bulunduğunu, kadavradan bağışlanan organ sayısının ise 261 olduğunu söyledi. Organ Nakli Merkezi Sorumlu Koordinatörü Uzman Nilgün Keçecioğlu da, organ ihtiyacının toplumsal bir sorun olduğunu vurgulayarak, ‘’Organ nakli ihtiyacı olan çok sayıda hasta var. Bizim işimiz tedavi etmek. Ekip olarak buna hazırız ancak organ bağışı şart’’ dedi. Türkiye’nin organ bağışı konusunda dünyada 11’inci sırada yer aldığına işaret eden Keçecioğlu, Türkiye’de milyon nüfus başına düşen organ bağışının 3.6 civarında olduğuna dikkati çekti. Keçecioğlu, en çok bağışın İspanya’da olduğunu bildirdi. Geçen yıl Türkiye’de 2 bin böbrek nakli yapıldığını, 350’sinin AÜ’de gerçekleştirildiğini söyleyen Keçecioğlu, bütün Türkiye’de geçen yıl 431 kadavradan böbrek nakli yapıldığını belirtti. 70 bin böbrek hastasının bulunduğu Türkiye’de 18 bin hastanın organ nakli bekleyenler listesinde olduğunu kaydeden Nilgün Keçecioğlu, bütün Türkiye’de kadavradan bağışlanan organ sayısının 261 olduğunu belirtti. |
13.03.2010 |
Kötü kolesterolü düşürmenin yolu TİROİD hormonunu taklit eden bir maddenin kötü kolesterolü düşürebileceği bildirildi. İsveç’in Karo Bio laboratuvarında geliştirilen eprotirom maddesinin, ilâç tedavisinin yeterli olmadığı kişilerde kötü kolesterolün düşmesini sağladığı belirtildi. Bu madde, daha önce kolesterol ilâcı kullanmış kişilerin kötü kolesterolünü yüzde 32’ye kadar düşürdü, ayrıca maddenin zararlı yan etkisine rastlanmadı. Klinik deneyde kolesterol seviyesini düşürmek üzere gönüllülere 4 hafta rejim yaptırıldı. Daha sonra katılımcıların yarısına 3 ay boyunca kolesterol ilâçlarıyla beraber 25, 50 ve 100 miligram eprotirom, diğer gruptakilere sahte ilâç (plasebo) verildi. Kandaki iyi ve kötü kolesterol ile diğer yağların seviyesini ölçen araştırmacılar, 25 miligram eprotirom alanların kötü kolesterolünün yüzde 22, 50 miligram alanlarınkinin yüzde 29, 100 miligram alanlarınkinin yüzde 32 düştüğünü belirledi. Diğer gruptakilerin kötü kolesterolü ise yüzde 6,5 azaldı. Ayrıca, eprotiromun iyi kolesterolü sadece yüzde 3 düşürdüğü görüldü. Bilim adamları, bu sonuçların, “eprotiromun kolesterol ilâçlarının yerini alabileceğini göstermediğine dikkati çekerek, maddenin kolesterol ilâçlarıyla birlikte tamamlayıcı tedavi sunabileceğini ya da ilaçların yan etkilerini kaldıramayanlara verilebileceğini” vurguladı. |
13.03.2010 |