Şükrü BULUT |
|
Turuncu devrimin mengenesindeki Türkiye… |
Bu köşeyi takip eden sevgili okuyucularımız “Kemalizmin mengenesindeki Türkiye´yi” bilirler. Belki de bu yeni başlığımıza taaccüp edeceklerdir. Veya göz ucuyla bu köşeye dikkat edenler “Yeni bir komplo teorisi” diyeceklerdir. Teknolojinin tetiklediği globalleşmeyi hesaba katmadığımız zaman, ister istemez mazinin derelerine yuvarlanırız. Globalleşmenin menfî ve müsbet birçok yeni teşekkülü beraberinde taşıdığını görmemiz gerekiyor. Doğruların meçhuliyete mahkûm edilemediği veya sansürün hakikati günyüzünden mahrum edemediği şu dönemde, kapitali ellerinde toplayan “haris milletin” yardımıyla, ahirzaman dinsizlerinin teknolojinin birçok imkânını maalesef ele geçirdiklerini de itiraf etmek zorundayız. Ahirzamanda hakim olacak efkâr-ı ammeye sahip olmak için şehirler arası otobüslerin koltuklarına varıncaya kadar ekran taktıran o cereyanın, cemiyeti toplu zihnî dönüşüme zorladığını kabul etmeyenler, bu zamanın dinsiz cereyanlarınca, sevdikleriyle birlikte avlanma ihtimaliyle karşı karşıya. Zira; Amerika ve Avrupa'dan esen “sefih ve dinsiz” medya rüzgârının samyeli gibi birçok güzel fikri kuruttuğuna ağlayarak şahit oluyoruz. Globalleşmenin Kemalizmi küresel işbirliklerine mecbur ettiğini siz de biliyorsunuz. Bolşevizm ile Kemalizmin ortak çalıştıklarını bilenler, dünyayı turuncudan kızıla boyayan “yeni bolşeviklerin,” Kemalistlerin birçok taahhütlerini üstlenmelerine ve onların işlerini yeni teknoloji ve yeni formatlarla yapmalarına şaşırmamalıdırlar. Ergenekon süreci beraberinde birçok istifhamı getirmiştir. 28 Şubat’tan bu yana TSK´nın ağırlığının iyice arttığı bir Türkiye'de, AKP'nin mütekait ve muvazzaf subayları kendi irade ve inisiyatifiyle hapse attırması mümkün değildi. Şemdinli savcısının başına gelenlerin hikâyesini bütün dünya duydu. Peki, TBMM'nin, hükümetin ve TSK'nın dışındaki “güçlü irade” ne olabilirdi? Siyasîlerin “Bizim dışımızda oluyor” dedikleri olayı kim organize ediyordu? Bunu emniyet kuvvetlerimize havale etmenin imkânsızlığını ise herkes biliyordur. Sekiz seneden beri yaptıkları ve yapamadıkları ortada olan bu iktidarın, Cumhuriyet dönemi boyunca hiçbir siyasî gücün yapamadığı işleri yapar görünmesi, belki de hakikatin gizli tutulmasıyla millete bir hakaretti. Bedel ödemeye hazır olmadıklarını millete beyan eden, bürokratik oligarşinin engellemelerini aşamadıkları için milletin istediklerini yerine getiremediklerini hacaletaver halleriyle ifade eden bu siyasî kadroların millet iradesini temsil edemediklerini, ekonominin, dış siyaset ve iç emniyet noktalarında tutsak alındığını birileri iddia etse, elbette doğruluk payı olacaktır. Turuncu devrim, global bir güç ile hiç görülmemiş bir tarzda her tarafa sirayet ediyor, karşı çıkanları “terbiye” ediyor. Bazıları PKK için Avrupa ürünü diyecekler. Bunu söylerken, Turuncu devrimin de, bolşevizmin de, kapitalizmin de ve bugünün saldırgan cereyanları olan neocon ve neoliberallerin de Avrupalı oldukları unutulmasın. Zihinlerinde Avrupa ile Amerika'yı ayırıyorlar. Bu yanlış, ahirzaman atlasını bilememekten kaynaklanıyor. Ne Kemalizmi, ne PKK'yı ve ne de bir başka iç cereyanı bitirmeyen, terbiye eden, rengini ve kendi formatını giydirip kendisine bağlayan bir cereyan var. Bu arada efkâr-ı ammenin nazarından kaçmış bir noktayı da arz edelim. Bildiğiniz gibi Maliye Bakanımız daha önce Londra'daki bazı fonların yöneticisi olarak çalışıyordu. Buradaki fonların ve finans kuruluşların büyük bir kısmı neoliberal hareketi destekleyen Soros ve Rothschild şirketlerine aittir. Kürsel krizden bunlar sorumlu tutulmuştu. Ayrıca bütün bankalar zarara uğrarken, bu grup kâr ile çıktıl krizden. Aynı durum Türkiye’mizde de cereyan etmişti. Kriz piyasaları, maaşları, istihdamı ve yatırımları vurduğu halde, bankalar tıpkı Londra´da olduğu gibi krizden kârlı çıktılar. Bu hadise de ülkemizin çok tehlikeli noktaya sürüklendiğini acaba göstermez mi?
12.03.2010 E-Posta: [email protected] |