12 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

‘Ajan gazeteciler’den ideolojik hegemonyaya

Eskİ bir medya patronunun “28 Şubat Süreci”ne ilişkin bir tür “günah çıkarma” olarak tanımlanabilecek itirafları dolayısıyla “ajan gazeteciler” konusu yeniden gündemde.

“Sivil toplum”un bir kurumu olduğu düşünülen medyada “devlet” adına veya onun uzantısı olarak çalışan “gazeteci” kılıklı kişiler bulunduğu gerçeği, varlık ve idamesini büyük ölçüde toplumu kontrol etme yeteneğine borçlu olan devlet için “iyi” bir şey olabilir. Ama bunun gazetecilik mesleği açısından bir sorun teşkil ettiğine şüphe yok.

Bu gerçeğin farkında olmak elbette önemlidir. Ama bu farkındalık medyanın konumuyla ilgili olarak daha genel bir bilince ihtiyacımız olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Daha açıkça söylemek gerekirse, sivil alanın bir unsuru olarak medya üzerindeki devlet kontrolü “ajan gazeteciler”in yapabilecekleriyle sınırlı değil. Daha genelde medya zaten büyük ölçüde cari egemenlik yapısının ideolojik bir aracıdır.

Antonio Gramsci’ye göre, bir hakim sınıf toplum üzerindeki hegemonyasını sadece bürokrasi, polis, ordu, mahkemeler, icra-infaz teşkilâtı gibi cebir araçlarıyla tesis etmez, edemez. Devletin toplumu kontrol etmesini asıl sağlayan sivil alanda kurduğu kültürel-ideolojik hegemonyadır. Sivil toplum, devletin rızanın imaliyle ilgili olan kısmıdır, kültürel politikanın alanıdır. Sivil toplum örgütleri topluma hakim sınıfın değerlerini aşılar ve böylece “rıza üretir”, yani yönetilenlerin kurulu egemenlik yapısına gönüllü itaatini garanti ederler. Hakim sınıfın değerlerini toplumda yaygınlaştıran araçlar arasında medyanın özel bir yeri vardır.

Tabii, Marksist bir düşünür olarak Gramsci’nin “hakim sınıf” derken kastettiği “kapitalist sınıf”tır. Ne var ki, günümüz kapitalist toplumlarında bile egemenliğin öznesi “kapitalist sınıf”a indirgenemeyecek kadar karmaşık bir yapıdadır. Ayrıca, özellikle tam kapitalist olmayan toplumlarda “kapitalist sınıf” egemen zümrenin bir payandasından ibaret de olabilir. Meselâ Türkiye’de devlet büyük ölçüde özerk bir yapıdır ve sadece halktan değil kapitalistlerden de bağımsızdır. O kadar ki, büyük sermayedarlar bile kendi çıkarlarını bu egemen zümrenin çıkarlarıyla ters düşmeyecek şekilde ayarlama ihtiyacı duyuyorlar.

Öte yandan, bir tür “ideal-tip” olarak Gramsci’nin şemasının çoğulcu-demokratik toplumların gerçekliğiyle bire bir örtüştüğü de söylenemez. Günümüz demokratik toplumlarında sivil hayat alanı çıkarlar ve ideolojiler bakımından bir asır öncesine göre daha büyük bir çeşitlilik ve çoğulculuk gösterir. Ayrıca, bir yandan iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler, öbür yandan küreselleşme sivil bilincin “dünyalılaşma”sını da teşvik etmektedir ki bu durum devletin toplumu kontrol etme yeteneğini ideolojik olarak da zayıflatmaktadır.

Ben yine de bu teorik çerçevenin hatırı sayılır bir açıklayıcılığı bulunduğu kanaatindeyim. Hiç şüphe yok ki, hiçbir modern devlet, gönüllü itaati sağlamak üzere hakim sınıf veya zümrenin kendi değerlerini topluma aşılayan resmi ve gayrı resmi kurum veya araçların desteği olmadan uzun süre ayakta kalamaz. Esasen bu, sosyal ve siyasal teoride çoktandır farkında olunan bir gerçektir. Meselâ, Murray Rothbard gönüllü itaatin (kendisi pek muhtemelen La Boetie’nin “gönüllü kulluk” terimini tercih ederdi) sağlanmasında devlet işbirlikçisi “tufeyli entelektüeller”in rolüne dikkat çekmişti ki medya böyleleriyle doludur.

Kısaca demek istiyorum ki, medyayla ilgili sorun “ajan gazeteciler”den ibaret değildir. İçinde böyleleri olsa da olmasa da, bir kurum olarak medya zaten özellikle de Türkiye’de kurulu egemenlik yapısının meşrulaştırmasına hizmet ediyor. Ve demokratikleşmeyle beraber cebir araçları üzerindeki kontrolünü yitirmeye başladıkça, “hakim zümre”nin ideolojik-kültürel hegemonyasını sürdürmede medyaya olan ihtiyacı da artıyor.

Mustafa Erdoğan Star, 11.3.2010

**************************************************************************************************

12.03.2010


Meclisin etkinliği arttırılmalı

Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı’nın AK Parti tarafından Meclis’e sunulan Sayıştay Yasa Teklifi’ne itirazını Radikal’de Yurdagül Şimşek’in haberinden okuyabilirsiniz.

Bu itirazın bütünüyle haksız olduğunu söylemek mümkün değil. Ayrıntıda askerin haklı olduğu noktalar var. Örneğin silahların, birliklerin konuşlanma yeri ve durumu, komuta kontrol sistemlerinin işleyişi gibi bilgiler askeri istihbaratın konusu sayılabilir. Malzemenin en ucuz teklifi verenden alınması gerektiğini söyleyen ihale sisteminin, işlevi öne çıkarması beklenen silah sistemlerine bire bir uygulanamayacağı doğrudur. Ya da bir tatbikatın verimliliği konusunun yalnızca mali denetimde uzmanlaşmış Sayıştay denetçileri tarafından yapılamayacağını söylemenin bir mantığı var.

Tabii bunlar, itirazın ayrıntıda kalan haklı noktaları ve bu noktaların dikkate alınıp düzeltilmesi mümkün.

Ayrıntıdaki haklılıklar, kavrama karşı çıkışı haklı kılmıyor.

Soğuk Savaş’ın son bulmasına dek belki bazı gelişmiş demokrasilerde, NATO sisteminde de benzeri uygulamalar vardı. Geldiğimiz noktada ise, devletin işleyişindeki önemli bazı noktaların parlamento denetimi dışında kalmasını savunmak gerçekten güç.

Üstelik bu karşı çıkışın, “TSK’nın elindeki Devlet mallarının (..) Sayıştay tarafından denetlenmesi esnasında bu konuda bilgilerin herkes tarafından öğrenilmesi sakıncalar doğuracaktır” denmesine gülmek mi, ağlamak mı lazım?

Genelkurmay’ın istihbarat belgelerinin ortalarda dolaşıp iddianamelere konu olduğu, şifre ve parola defterlerinin gazetelerde yayımlandığı, -iki yıldır yazıyoruz ki- Genelkurmay’ın bilgi güvenliği açısından kevgire döndüğü bir dönemde ‘Sayıştay denetlerse bilgi sızması olur’ itirazı ne kadar ikna edici olabilir?

Bir de denizaltı, gemi, füze, uçak, silah sistemlerinin sayı ve özelliklerinin yabancı ülkeler tarafından öğrenilmesi ihtimalinin öne çıkarılması var. Sanki Türkiye gemi, uçak, füze, tank, radar vesaire teknoloji gerektiren silah sistemlerini tamamen milli imkânlarla yurtiçinde üretiyor, başka yerlerden satın almıyor da, bunların sayı ve niteliklerini onlardan gizlemek istiyor gibi bir yanılsamaya yol açıyor bu cümle.

Türk Silahlı Kuvvetleri, çağa ayak uydurma iddiasını sürdüren bir kurum olarak demokratik denetimde NATO standartlarına ayak uydurma yolunda gerekli adımı atmalıdır.

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

Meclis, askeri harcamalar üzerinde daha şeffaf denetim istemekte haklı. Bu haklılıkta Ergenekon davasıyla ortaya çıkan siyasi ruh halinin, örneğin ‘Silahlar nereye gömülmüş bilelim’ türünden naif yaklaşımların rolü var mıdır? Bilemeyiz.

Ancak Meclis’in bu milletin vergilerinden tahsis edilecek bütçe ile TSK’nın neden 1000 değil de

1500 tanka ihtiyacı olduğunu, neden şu değil de bu modelin tercih edildiğini önceden bilme ve ardından denetleme hakkı olmalıdır.

Şu anda Meclis, Milli Savunma Bakanlığı’na tahsis ettiği bütçe ile hangi özellikte kaç tank alınacağını bilemiyor, ancak örneğin, Başbakan başkanlığındaki Savunma Sanayi İcra Kurulu toplantısı ardından öğreniyor.

Peki yüce Meclis acaba Milli Eğitim Bakanlığı’nın, milletin vergilerinden tahsis edilen bütçeyle nereye, hangi özellikte kaç okul inşa ettireceğini, ya da Karayolları’nın yine milletin bütçesinden nereye, hangi özellikte kaç kilometre yol döşeyeceğini biliyor mu?

Hayır, onu da bilmiyor. Çünkü mevzuatımız, yasalarımız bu tür bir yerindelik denetimini öngörmüyor.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, zaten bunaltıcı baskı altında geçen uzun toplantılarda, tıpkı silah alımı için istenen bütçeyi topluca onaylaması gibi, okul, yol, havaalanı bütçelerini de topluca onaylıyor. Örneğin, o ile havaalanı yapılmasının gerekip gerekmediği tartışılamıyor bile.

Bu işi bilenler, 1961 Anayasası’yla getirilen ve daha sonra sessizce ortada kaldırılan ‘Ödenek Vizesi’ sisteminin Sayıştay üzerinden de olsa Meclis denetimini sağladığını hatırlatıyorlar.

Bu yalnızca Plan Bütçe Komisyonu için değil, örneğin Dışişleri Komisyonu için de geçerli. Dışişleri Komisyonu’nun dış politika üzerinde hiçbir payının olmaması, Komisyonun söylediklerinin işte o kadar ciddiye alınması sonucunu doğuruyor.

Asker kadar, siyasetin de kendisini çağa uydurması gerekiyor. Çözüm, demokratik sistemin, başta da Meclis’in etkinliğini artırmaktır. Meclis’i, yasamayı, yürütmenin onay kurumu olarak gören bir anlayışla daha biz bu konuları çok tartışırız.

Murat Yetkin, Radikal, 11.3.2010

12.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl