Hüseyin EREN |
|
İmanı “Kayyum” ile kıyamda tutmak |
Başında her ne kadar “Her on beş günde okunmalı” yazmıyor olsa da nefsi dizginleme, duyguları düzenlemede aklı kullanarak ders veren “Uhuvvet Risâlesi”ni sıklıkla okumanın büyük faydalar sağlayacağı düşüncesindeyim. Her okunduğunda ayrı bir mana katmanı açılan Risâle’lerin her birinin ayrı bir makamı, ayrı bir hitap tarzı, başka bir bakışı var. Uhuvvet Risâlesi daha çok nefse hitap ediyor olsa gerek; kuru bir nasihat değil, iman temelli, akıl ve kalp destekli bir nasihat şekli görülüyor bütünlükte. “İmanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği Esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Her ikinizin Halık’ınız bir, Malik’iniz bir, Mabud’unuz bir, Râzık’ınız bir… bir bir, bine kadar bir bir.” Devamında “kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevi zincirler” mü’min olan kalpleri bağlayacağı yerde “mü’mine hakikî adavet etmek ve kin bağlamak”la o vahdet alâkalarına hürmetsizlik edildiği ifade edilmekte, böyle yapıldığında “aklın sönmesi”, “kalbin ölmesi” gibi ağır tabirler kullanılmakta. Ehl-i imana “hakiki” adavet eden, kin bağlayanın aklı sönmüş, kalbi ölmüştür. Kâinatta Esmâ-i İlâhiyenin tecellileri her an müşahede edildiği halde böylesi bir cürmü işleyen ölmüşlük ve sönmüşlük içindedir. Halık, Rezzak, Mabud, Malik olduğu, kâinattaki eserleriyle müşahede edilen Malik-i Zülcelâl’in huzurunda olduğunu hisseden iman ehli, kin ve nifak gibi denî bir davranışta bulunur mu? Bulunması iman zafiyetinden; akla, kalbe, lâtifelere, ruha, iman nurunun tam yerleşmemesinden. İmanî bir kökleşme bulunmuş olsaydı şuur altından böyle nârı netice veren davranış ve fiiller dökülür müydü? İnsanız elbet… Her an o yüksek iman lezzetini hissedemiyor, bazen zayıflıyor, imana ve İslâmiyete uygun olmayan cürümleri işleyebiliyoruz. “Üçüncü Vecih” te “Eğer desen” diye başlayan bölümde çok incelikli bir düstur var; “Fıtratımda adavet var, hem damarıma dokundurmuşlar, vazgeçemiyorum” sorusuna ‘Elcevap’la başlayan açıklama ilgi çekici. “Gıybet gibi şeylerle ve muktezası ile amel edilmezse; kusurunu da anlasa zarar vermez. Gizli bir tevbe ve zımmî bir istiğfar hükmünde olan kusurunu bilmen ve o haslette haksız olduğunu anlaman; onun şerrinden seni kurtarır.” Devamında bu mebhası neden yazdığını söyler Said Nursî: “Bu manevi istiğfarı temin etsin; haksızlığı hak bilmesin; haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin.” 22. Mektub’u ne kadar çok okuyor olsak da—nefsin ve şeytanın hücumlarına maruz kalmak itibariyle—hatalardan hâlî olamayız, uhuvveti bozucu küçük de olsa cürümleri işleyebiliriz. Anlamla uygun okumayana göre daha az muhabbeti zedeleyici iş ve davranışta bulunacağımız aşikâr bir gerçek. Hatadan çabuk döner, kendisinin ve haksızlık ettiği kardeşinin bağışlanması için Allah’a istiğfar eder, bağışlanması için Rahman’a yalvarır ise kusuru itiraf ve istiğfarla kusursuz olan “Sübhan”a âyinedarlık etmiş olur, manevî derecesi artar, yükselme vesilesi olur… İsm-i Azam’dan bahseden 30. Lem’a’da Kayyum ismi izah edilirken; Kayyum isminden Hay ismine, Hay isminden Ferd, Ferd isminden Hakem ismine, Hakem isminden Adl ismine, Adl isminden Kuddüs ismine geçişler izah edilir. Kayyum anlaşılınca diğer isimler gonca gonca açılmakta, imanî koku sineye sinmektedir. Böyle bir sineden uhuvvete zıt bir fiil zuhur eder mi? Etse bile çabuk telafi edilir, çıkarılan dersle kazançlı—istiğfarı netice vermesiyle—bile olunabilir. Okumalar düz çizgi ile değil bazen dairevî yapıldığında, bakış ve algılayışların genişleyeceği, o genişlikte yeni anlam kavrayışları kazanılacağı, o kazançla da hatalardan bile kazanç sağlanacağı görülecektir. 22. Mektub’dan 30. Lem’aya geçmek gibi… Böylesi geçişler genişlediğinde Risale-i Nur’un tek cümle olduğu görülecek, kâinatla birlikte okuma ile iç âlem imar edilecek; muhabbete ve uhuvvete zıt davranışlar azalacaktır. Kâinat ve insan “Kayyum” ile ayakta durur; imanı ayakta tutmak da “İsm-i Kayyum”u kavrama miktarınca olacaktır. Muhabbetinize sığınarak, uhuvvetinize dayanarak “İhlâs ve Uhuvvet Risâlelerini, Otuzuncu Lem’a ile birlikte okusak” desem, ne dersiniz?
09.03.2010 E-Posta: [email protected] |