Ahmet DURSUN |
|
Gözyaşımız aynı |
“Tenler farklı… Gözler farklı... Olabilir; ama gözyaşı aynı.” Geçtiğimiz Cumartesi, Diyarbakır- Bursa maçı öncesi açılan sağduyulu pankartlardan birinde yazılı sözlerden biriydi sadece. Ligin ilk yarısında Bursa’da oynanan maçta Diyarbakırspor’u terör örgütüyle özdeşleştiren tezahüratlar ve çıkan olaylar sonrasında yaşanan gerginliğin Diyarbakır’a taşınması, Kürt sorunundan başlayarak bir dizi meseleyi de tartışmaya açtı. Futbolun ötesinde yorumlanması gereken bir olaydı bu. Ligden düşmemek için alınacak her türlü puana hayatî derecede ihtiyacı olan Diyarbakırspor, kendi evinde provokasyona kaybetti. Taş yağmuru altında başlayan maç, 17 dakika devam edebildi ve yan hakemin ensesine gelen bir taş maçın tatil edilmesine yol açtı. Diyarbakırspor’un bundan sonra alacağı cezalar da göz önüne alındığında ligde kalması çok zor görünüyor. Daha da kötüsü, Kürt olmanın ezikliğini Süper Lig’de temsille hafifletme yolu kapanmış oluyor, bir kaynaştırma aracı ortadan kalkıyor. Diyarbakır’daki olay, yalnızca futbol bilgileriyle ya da salt intikam fikriyle açıklanabilecek basitlikte değildir. Kökü, nice acıları ve gözyaşlarını içinde barındıran tarihî bir derinliğe uzanan bu olay, uhuvvetin bu topraklarda yeşerebilmesi için futboldan ziyade daha köklü enstrümanlara ihtiyaç olduğunu da haykırmaktadır. Diyarbakır’da hakeme atılan taşlar yüzyıllık bir birikimin, nefretin ve güvensizliğin eseridir. Kürtlüklerinden ötürü yıllarca ezilen, hakir görülen, cahil bırakılan bir halkın nefretini her fırsatta kusma işaretidir o taşlar. Modernleşmeyi dinden azat olmak şeklinde algılayanlar, bir milletin tarihini “kart kurt” sesiyle yok sayanlar, farklılığı zenginlik görmek yerine tektipleştirmeyi marifet sanıp dayatanlar bugünkü Diyarbakır fotoğrafını yorumlamaktan acizdirler. Tamtam çığlıkları eşliğinde çarşaf yırtma ayinlerine katılanların, Dersim’de analar ağlamadı mı diyerek içlerindeki nefreti putlaştıranların, bir havan mermisiyle paramparça olan küçük Ceylan’a ağlamasını bile beceremeyenlerin ya da “Fırat’tan ötesini ayıralım gitsin” diyenlerin anlamadıklar şey; bu ülkeyi ayakta tutan güçlü bağın ne olduğudur. “Sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız” diyen şairin işaret ettiği özü asırlarca birlik için kullanmış iki millettir Kürtler ve Türkler. Bu coğrafyayı ezan sesleriyle bir arada tutan; Selimiye’den, Ulu Camiinden, Şeyh Matar’dan duyduğu ulvî sesle aynı safta dizilen, aynı yere yönelen iki millet… Gözyaşlarıyla sevinçleri bir olan, “bir bir bir”ler içinde yaşayan iki millet… Bir futbol maçını intikam arenasına çevirecek kadar düşman mı edildiler birbirlerine? Diyarbakır’ın “bir”lerin farkında olan sağduyulu insanları, “ülkemizi sizden çok seviyoruz”, “Türk- Kürt kardeştir, ayırım yapan kalleştir” pankartlarıyla seslerini duyurmaya çalıştılar maç öncesi; ama nafile… Bir futbol maçını nefretin ve bölücülüğün adı haline getiren yalnızca hakemin kafasına taş atanlar mıdır? Yıllarca dışladığınız, yıllarca bölücü gözüyle baktığınız, yıllarca aşağıladığınız, yıllarca ağlattığınız insanların size taş atması şimdi gücünüze mi gitti; yoksa içinizdeki kinî akıtmak için yeni bir fırsat mı doğdu size? Yuh size! Süper Lig’imizin marka değerinden, kalitesinden dem vuranlar dumûra uğramış ahlâkımızın değerine bir baksınlar. İki milleti birbirine düşüren bir ahlâksızlık kaç para eder acaba? Biraz aklınız kalmışsa, biraz vicdanınız varsa, adavete muhabbetin bayraklaştığı bir zeminden nasıl bir değer üretebilirsiniz, ona bakın; yoksa bu bayağılığınızın altında kalacaksınız. Ruhlarımızı körleştiren bir nefret yağmurunun içinde kafamıza gelen taşlar ne kadar canımızı acıtabilir ki? Kardeşimle düşman olup ruhumun yaralanacağına, aklınız başınıza gelinceye dek kafanız kırılsın e mi?
tıklayın! 09.03.2010 E-Posta: [email protected] |