M. Latif SALİHOĞLU |
|
Deprem unutmaya gelmez; ölüm de... |
Elazığ ve çevresini sarsan şiddetli deprem dalgası sayesinde, bu arzî musibetin unutulmaya gelmez olduğunu bir kez daha hatırlamış olduk. Yıkımlara ve onlarca insanın ölümüne yol açan Karakocan merkezli bu depremle eşzamanlı olarak, yurdun başka yerlerinde de sarsıntılara yaşandı, yaşanıyor. Bazı uzmanlar, yaşanan küçüklü–büyüklü sarsıntıların, tetikleme neticesi daha büyük fay kırılmalarına yol açabileceğine dair tahminlerde bulunuyor. Sarsıntıları durdurmanın, zelzeleye mani olmanın imkânı yok. Yaratılış kaidesi böyle. Denizin dalgaları gibi, arzın dalgaları da kıyamete kadar devam edip gidecek. Ancak, bu İlâhî musibet karşısında bazı tedbirler almak ve yaşanan ânî ölüm ihtimali karşısında hazırlıklı olmak, bizlerin elinde. Tedbir ve hazırlık noktasında, Rabbimiz tarafından insanın ihtiyar ve iradesine bir hisse, bir paye verilmiştir. Zararı azaltmak, hasarı asgarî seviyeye indirgemek için, sağlam ve dayanıklı yapılar inşa etmek gibi mühim bir mükellefiyetimiz var. Öte yandan, ölüme her an hazır olmak gibi, temel bir kulluk görevimiz var. Asıl vazifesini ve mükellefiyetlerini unutan, yahut ihmal eden insan, iki büyük hasarla karşı karşıya geliyor: Depreme hazırlıksız yakalanan insan, dünyası gibi âhiretini de kaybedebilir. Evet, ölüme mahkûm ve musibetlere mâruz olan her insan gibi, biz de kendimize şunu sormak durumundayız: 1) Yıkıcı depremlere karşı gerekli tedbirleri aldın mı? 2) Alâküllihâl başına gelecek olan ölüme karşı hazırlıklı mısın? Bu iki kaçınılmaz suâle "evet" cevabını verebilen kimse, dünyada da rahatla yaşar, âhirette de...
Çarşaf yırtmak; kefen biçmek
Bize öyle geliyor ki, CHP'nin "âhir ve âkıbeti" yaklaştı. Mersin'deki partili kadınların çarşaf yırtıp atma şenaatleri, adeta bu partinin kefenini biçme hareketi gibi şekillendi gözlerimizin önünde. Bu ihtiyar parti, zaten geniş taban desteğini iyiden iyiye kaybetmişti. Aşağıda sıralayacağımız sebep ve gerekçeler ise, bu partinin değil iktidar yüzünü görmesi, bundan sonraki seçimlerde anamuhalefette kalabilmesi dahi hamhayal hükmüne geçmiş bulunuyor. 1) Lider konumundaki Baykal'ın cuntacıların avukatlığına soyunması. 2) Parti üst düzey üyelerinden Önder Sav'ın, Hacca gitmek isteyen vatandaşa söylediği skandal sözlerin ayyuka çıkması. 3) Yine üst düzey konumundaki Onur Öymen'in Dersimlileri kahreden "Hitlervârî" sözlerinin kafalara dank etmesi. 4) "Dersim'in Kayıp Kızları"nın ortaya çıkarak tek parti döneminin utanç verici zulmünü kör gözlere dahi göstermesi. (3. ve 4. madde, yüzde elliden fazla Alevî oyların partiden çekilmesini netice verecek gibi görünüyor.) 5) Son seçimlerde Baykal ve yakın arkadaşları tarafından yakalarına rozet takılan çarşaflı kadınların, çarşaf yırtma şirretliğini protesto etmeleri. Hatta, bazı sıradan partililerin bile, bu çirkinliği reddeden açıklamalar yapması ve yer yer istifaların vuku bulması. 6) Altıncı okun Mustafa Sarıgül tarafından kırılması. Her fırsatta "Değişim"i vurgulayan Sarıgül'ün partisi (TDH), "Statükocu" CHP'nin oylarını bazı yörelerde daha şimdiden yarı yarıya aşağılara indirgemiş ve kendi tarafına transfer etmiş durumda.
Tarihin yorumu 9 Mart 1971
Dokuz Mart (1971) Cuntası
Türkiye'nin son yarım asırlık tarihinde cunta faaliyetleri hemen hiç eksik olmadı. Bilinen ve tesbit edilen ilk cunta hareketi, 1957 senesinde ortaya çıktı. Ordu içindeki bir grup subay, Demokrat Partiyi devirmek için cunta kurdular. Cuntanın başı Yarbay Faruk Güventürk'tü. Buna rağmen, dönemin Askerî Mahkemesi (26 Mayıs 1958'de Polatlı Topçu Okulu'unda kurulan mahkeme) hadiseyi örtbas etti. Altı ay süren dâvâ, cuntacıların beraati ile neticelendi. Ceza alan tek kişi ise, cuntacıları ihbar eden Samet Kuşçu isimli binbaşı oldu. Bu tarihten sonra, ne yazık ki cuntacılık yol oldu, meslek oldu. O gün bugündür, zaman zaman sivil bağlantısı da bulunan askerî cunta faaliyeti hiç eksik olmadı. İşte, bunlardan birinin adı da "9 Mart Cuntası"dır. 9 Mart 1971'de darbe yapmayı tasarlayan bu cuntanın lideri, aynı zamanda 27 Mayıs (1960) Darbesinin de ilk lideri olan Korg. Cemal Madanoğlu'dur. Cuntanın içinde, sadece asker değil, sivil kesimden şöhretli kimseler de vardı. İlhan Seçuk, Doğan Avcıoğlu, Mahir Kaynak, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal... MİT görevlisi Mahir Kaynak'ın ihbarı ve cuntayı deşifre etmesi sebebiyle, bu hareket başarıya ulaşamaz. Cuntayı başarısız kılan bir diğer hareket ise, ordu üst kademesinde aniden ortaya çıkan "12 Mart Cuntası" oldu. 12 Mart 1971'de kuvvet komutanlarının hükümeti hedef alan muhtırası, hem mevcut hükümetin, hem de darbe planlayan cuntanın sonunu getirdi. Aynı gün hükümet istifa ederken, cuntacılar da bilahare göstermelik cezalara çarptırılarak, Türkiye'ye bir "ara rejim" dönemi yaşatıldı. Muhtıracılar, hükümetin istifa etmemesi halinde, silâh zoruyla darbe yapacaklarını—Cumhurbaşkanlığı kanalıyla—açık bir dille deklare ettiler.
tıklayın! 09.03.2010 E-Posta: [email protected] |