Cevher İLHAN |
|
Çözümsüzlüğün çaresi… |
Türkiye’nin değişmeyen gerçek ana gündemi demokratikleşme ve ekonomik kriz. Başta “demokratik açılım” olmak üzere diğer “açılımlar”ın başarısı da buna bağlı… Deprem de olsa, stratejik müttefik ABD’den Türkiye’nin aleyhine peşpeşe “soykırımı isnatları” da çıksa, Türkiye’nin önünde başta yargı reformu, siyasetin demokratikleşmesi, hak ve özgürlükler olmak üzere bir dizi hayatî reform bulunuyor.Zira problemleri ve krizleri aşmanın birinci şartı, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinden geçiyor. Doğru bir demokrasi ve özgürlükler olmazsa diğer önemli konular ne kadar sahici de olsa sathî kalıyor… Ne var ki “darbe anayasası” yerine ikame edilecek demokratikleşmenin birinci şartı olan “sivil demokratik anayasa”yı resmen rafa kaldıran iktidarın, sekizinci yılında hatırladığı “anayasa değişikliği” ve “yargı reformu”nun dar ve kısıtlı “mini paket”le kalması, yine peşinen “dağ fare doğurdu” yorumlarına yol açıyor. Gerilimsiz bir ortamda yargının sorunlarına ilişkin yapılması gerekenlerin yapılamadığını belirten Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, “Sorunları çözmesi gerekenler de yargı reformunu ancak siyasî kavgaların ve siyasî sonuçların sıcak ortamında hatırladılar” sözü bu açıdan dikkate değer. Şurası muhakkak ki “AKP’nin kapatılması dâvâsı”nda kapatmaya karşı oy kullananlar arasında olan ve partinin “laiklik eylemlerin odağı olduğu”na tek başına “itiraz şerhi” koyan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın tespitlerinin siyaset üstü olduğunda herkes hemfikir… “BEN YAPTIM, OLDU’YLA OLMAZ!” Gelinen noktada ani bir kararla Başbakan’ın Mart sonuna kadar Meclis’e getireceklerini söylediği ve henüz muhtevası bilinmeyen “Anayasa değişiklik paketi”nin oldukça yetersiz kalacağına dair işâretler, bu değerlendirmeleri doğruluyor. Kılıç’ın ‘’Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi”nin açılış konferansında dikkat çektikleri, oldukça önemli. Türkiye’nin müzâkere sürecinde olduğu AB’nin “olmazsa olmazlar”ın başında saydığı siyasî kriterlerin başında gelen siyasî partiler ve seçim yasasının, “partilerin kapatılmasının zorlaştırılması”yla ve bir tek “Türkiye milletvekilliği”yle sınırlandırılıp geçiştirilmesi, başta “seçim barajı”nın tâdili ve “tercih sistemi” olmak üzere, siyasetin demokratikleşmesinin savsaklanması, bunun açık örneği… Bunun içindir ki “Anayasa reformu konusunda tam uzlaşma olmalı. Kurumların değil suçluların üzerine gidilmeli” diyen Kılıç’ın süregelen sorgulamalar ve yargılamalar hakkında “Delilsiz tutuklamalar uzatılırsa insan hakkı ihlali doğar” ikazıyla “tüm hassasiyetleri dikkate alan bir geniş uzlaşma ortamı şart” uyarısı, bu süreçte büyük anlam taşıyor. “Ben yaptım oldu” yaklaşımının ortamı germekten ve sorunları çözümsüzlüğe itmekten başka bir işe yaramadığını belirten Kılıç’ın, ülkenin ihtiyacı olan ciddî anayasal reformunun geniş uzlaşma ortamıyla hazırlanmasını önerip, aksi halde “yargı reformu” ve “Anayasa değişikliği”nin önlerine geleceği yönündeki sözleri, bu haliyle “mini paket”in sonunun sinyallerini veriyor…Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu hususu, “hazırlanış şekli yanlıştı, gece yarısı geçirilen bu hali ile olmaz” dediği ve Mahkeme’nin iptal ettiği “askerlerin sivil mahkemede yargılanması ile ilgili değişiklikte de bozan o kararı”yla nazara vermesi, sözkonusu yasal metin ve düzenlemelerin de çok iyi yapılmaması halinde yeniden Anayasa Mahkemesi’nde geri döneceğinin örtülü ifâdesi… “BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI”NA YASA YANLIŞLIĞI… Aslında Kılıç’ın, Başbakan’ın İspanya’da “velev ki siyasî simge de olsa” çıkışıyla hiç gereği olmadığı halde yasadışı başörtüsü yasağını anayasayla kaldırma çelişkili vâhim yanlışlığıyla açıklaması, AKP siyasî iktidarının “anayasa değişikliği” ve “yargı reformu”ndaki temel hataya açık bir misal oluyor. Ve Türkiye’nin gerçeğini ortaya koyuyor. Haşim Kılıç, “Bazı kavramlar ve sorunlar vardır. Türban meselesi de bunlardan biridir. İnsan hakları meselesidir, çözülmelidir. Ama yasa ile değil; toplumlar yaşayarak, zamanla bunu kendi içinde çözmelidir. Eğer, ‘Hayır hayır benim gücüm var, ben de uygulattırırım’ derseniz, sadece o işi çözümsüz hale getirirsiniz. Toplumu kamplara bölersiniz. Durum ona gelmedi mi?” diye soruyor. “Bakın, türban ile ilgili düzenleme de, Türkiye’nin çözmesi gereken bu sorunda iş yine çözümsüzlüğe geldi dayandı. Burada üniversite rektörlerine inisiyatif bırakılabilirdi” diyen Kılıç, başta Yeni Asya olmak üzere sağduyu çevrelerin öteden beri özellikle yasasız başörtüsü yasağı dayatmasında yasa çıkarmanın yasağı daha da azdıracağı temel tezini te’yid ediyor. Doğrusu, AKP siyasî iktidarının yanlış teşhisleri, salt siyasî ranta ve günübirlik sandıkta oy devşirmeye dayalı “seçmene selâm” emr-i vakileri, kamuoyunu oyalamaktan, uzlaşmaya ağır hasar vererek gerginlikleri azdırıp çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Çözümsüzlüğün çâresi, demokratikleşmenin ve reformların öncelikle politik hesaplardan uzak samimiyet ve uzlaşmada. Aksi halde, Anayasa Mahkemesi’nin “peşin çağrısı”nda bildirdiği gibi, demokratikleşme, özgürlükler ve yargı reformu yine akim kalır…
10.03.2010 E-Posta: [email protected] |