10 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Bir anayasa hatırası

Bilindiği gibi anayasalar, herhangi bir devletin hakimiyeti altındaki toplumları yönetecek kanunların dayandırıldığı temel prensipler bütünlüğüdür. Bu prensipler de ülke sınırları içerisinde bulunan her kesimdeki halkların ortak mutabakatı sonucu değer kazanır. Yani, her kesimin benimsediği ve sahiplendiği ortak bir değer ifade eder. Aksi halde, bir takım tepeden dayatmalarla, yanıltmalarla, anayasa ismiyle konulan prensipler, gerçek ve güçlü bir anayasa olamaz.

Bu gün ülkemizde yürürlükte olan ve hâlâ üzerinde tartışmaların yapıldığı anayasa,

1982’de yürürlüğe konmuştur. Bu ise, 12 Eylül 1980’de yapılan askerî darbe sonunda, iktidarı aşağı alıp, TBMM’yi ve siyasî partileri kapatıp idareye el koyan askerî yönetim tarafından gerçekleştirildi.

O günkü askerî yönetim (konsey), halkımızın görüşünü bile almaya lüzum görmeden,

hatta, oylanacağı güne kadar taslak hakkında övgüyü serbest, aleyhinde konuşmaları ise yasaklayıp halk oyuna (referanduma) sunmuşlardır. Ayrıca, oy kullanmak mecburiyeti getirilmiş ve oy kullanmayanlar hakkında para cezası konmuştur. Oy zarfları oldukça ince, kullanılacak kabul veya ret oylarının renginin belli olması için hazırlanmıştır. Bütün bunlar, hazırlanan anayasa taslağının bir olup-bittiyle mutlaka kabul edilmesi amacını taşıyordu. Hem de öyle oldu.

Sıkı yönetim ortamında, Ankara’nın üşütücü bir rüzgârlı gününde oyumu kullanmaya gittim. Dışarıda uzun kuyruklar oluşmuştu. Ben de herkes gibi soğuktan titreyerek sıramı bekledim. Nihayet sıra bana gelmişti. Oyların bulunduğu hücreye girdiğimde şaşırıp kaldım! Çünkü, bol miktarda ‘kabul’ oyu olmasına rağmen, bir tane olsun ‘red’ oyu yoktu. Bir an önce oyumu kullanıp, o soğuk ortamdan ayrılmak istiyordum. Fakat tercih ettiğim “HAYIR” oyu yoktu. Tercihimi mutlaka kullanmam lâzımdı.

Oy pusulalarının bulunduğu hücrenin dışına çıkıp, büyük salonun diğer başında bulunan sandık kuruluna doğru yüksek sesle “Afedersiniz burada tek tip oy pusulası var” dedim. Sandık başkanı bana “İyi ya, oradakilerden kullan” dedi. Ben ise itiraz ederek “Ne münasebet, ben buraya niçin geldim?” deyince, aynı şahıs içeriden pek az bir miktar “HAYIR” oyu pusulalarından getirip bıraktı. Oyumun rengi zaten teşhir edilmiş oldu. Oyumu hemen kullanıp, bu olaya şahit olan ve kuyrukta bekleyen vatandaşların mânâlı bakışları arasında oradan uzaklaştım.

İşte, 12 Eylül 1980 darbesinin dağa taşa korku saldığı ortamında, özel şartlarda hazırlanan ve özel şartlar içerisinde oylanan, hem de yüzde 92 halk oyuyla kabul edildiği (!)açıklanan “Darbe anayasası”!

Bugün hâlâ yürürlükte olan, üzerinde tartışmaların gittikçe yoğunluk kazandığı ve hiç kimsenin savunamadığı bu anayasayı, oylandığı zaman halkımızın yüzde kaçı biliyordu? İşin en acı tarafı, bu anayasa ile idare edilen ülkemizin günümüzde yaşadığı kaosu bütün dünya ibretle seyretmektedir!

NACİ TEPİR **************************************************************************************************

10.03.2010


Gayb nedir?

Mü’minlerin özelliklerinden biri de gayba iman etmeleridir. “Onlar gayba inanırlar… “ (Bakara Sûresi, 3) âyeti mü’minlerin bu özelliğini dile getirmektedir.

Gayb nedir? Gayb, bilinemeyen değil, bilinmeyendir. Bir şeyin bilinememesi başka, bilinebildiği halde bilinmemesi daha başkadır. İnsan aklı ve duygularının dışında kalan, insan donanımının boyutlarını aşan, kapasitesinin yetmediği şeyler bilinemeyendir. Bu tür konularda akıl yürütmek, zihni zorlamak fayda vermez. Bir okyanusu bir bardağın içine sığdırmayı hayal etmek, sadece hayal kurmak olur. Gerçekleşmesi imkân dahilinde değildir. Allah’ın zatını ve mahiyetini anlamaya çalışmak gibi.

Bilinmeyen ise daha farklıdır. İstanbul’u hiç görmemiş biri onu bilemez. Şimdiye kadar hiç görmemiş. Hakkında bir şey okumamış, duymamış. Ona göre İstanbul gayb sayılır. Onun İstanbul’u bilmemesi normaldir. Ancak, İstanbul bilinmez değildir. Değişik yollarla onun hakkında bilgi edinmek mümkündür. Bilginin sınırları içinde olan bir şey ise öğrenilir ve gayb olmaktan çıkarılabilir. Bilgisinin derecesine göre onun bilinmezliği ortadan kalkar, varlığı kesinleşir.

Bilgi edinme yolları açık ise, ona ulaşmak her zaman mümkündür. Bilgi derecesine göre açığa çıkar, alenîleşir. Görmediği için gayb telâkki edilse de hakkında bilgisi olduğu için o artık o kişinin gözünde gerçektir. Gayb olmaktan çıkmıştır. Birisinin görmüş olması da önemlidir. Bizim görmediğimizi o görmüştür. Bu da bir bilgi çeşididir. Güvenilir birisinin onu görmüş olması bize kanaat verir, itimat edip onu görmüş gibi benimseriz.

Yarın, bugüne göre gayb sayılır. Bir gün sonra o gayb olmaktan çıkacaktır. Perdenin arkası gaybdır. Perdenin öbür tarafına geçince gayb olmaktan çıkar. Görmediğimiz bir şehir, bir ülke gaybdır. Görüldüğü andan itibaren artık o açıktır, bilinendir.

Bir ağacın arka planı bilmeyen için gaybdır. Sistemin nasıl işlediği, ne gibi hadiselerin cereyan ettiği, hayatiyetini nasıl sürdürdüğü, suyu onlarca metre yukarıya nasıl taşıdığı bilmeyen için gaybdır. Bilgi de bir yere kadar ulaştırır. Ondan sonrasını san'atkârına havale etmek, ona bağlamak, ona güvenmekle çözülebilir.

Akıl, kendi mahiyetini çözemiyor ki her şeyi çözsün. Kendi mahiyeti bile kendisine gayb olan bir duygu, her türlü bilginin üstesinden nasıl gelsin? Her şeyi nasıl çözsün?

Aklın kılavuzluğu belli bir yere kadardır. Ondan sonrasını aklın san'atkârına havale etmek gerekmektedir. Kur’ân bu meselede önemli bir kılavuzdur. Aklın kanatlarının kırıldığı, uçmaktan aciz kaldığı yerlerde ona rehberlik edecek, onu yolunu kaybetmekten koruyacaktır.

Delilsiz bir gayba değil, görülen, bilinen bir gayba iman ediyoruz. Kabir hayatı, ahiret gibi konular, bilinen gayb sınıfındandır. Allah onu haber veriyor. Peygamberimiz (asm) bizzat onları görmüştür. Kur’ân onlarla ilgili geniş denecek kadar bilgi vermiştir. Gözü kapalı bir gayba değil, görülen, bilinen bir gayba imana dâvet edilmekteyiz. Bilginin rehberliğinde bir imana yönelmekteyiz.

Kur’ân’ın dörtte biri ahiretten bahsetmektedir. Bu kadar geniş bir bilginin içinde, göz kapayarak gündüzü gece yapmak mümkün değildir. Ön yargıların kesin kanaatleri esir almasına, ayağına pranga vurmasına izin verip, bilgi kervanından geride kalmak akıllı insanın işi değildir. Olmamalıdır.

Dünya gözü kapandığında, son nefes verildiğinde, ahiretin ne kadar gerçek bir hakikat olduğu kesin şekilde anlaşılacaktır. Geç olmadan anlamak ise en güzelidir. Yoksa ağlayıp sızlayarak yola düşmek zorunda kalınacaktır. Bu durum ne kadar zordur?

ALİ SARIKAYA

[email protected]

**************************************************************************************************

10.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl