Faruk ÇAKIR |
|
İhtilâl ürünü kanunları da görelim |
Millete zorla kabul ettirildiği günden bu yana 12 Eylül darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası’ndan kurtulmak istiyoruz. Bu uğurda yüzlerce belki de binlerce toplantı yapıldı. Hemen her parti değişik tarihlerde ‘anayasa taslağı/teklifi’ hazırladı ve kamuoyuna duyurdu. “Bu defa darbe anayasasından kurtuluyoruz” diye sevindiğimiz günlerde bir bahane ile bu imkân kalmıyor. Ya irtica ya da ‘sivil darbe’ tartışmaları sebebiyle değişiklik umudu rafa kalkıyor. Çeyrek asırdır gündeme gelen anayasa değişikliği ya da sivil ve yeni bir anayasa hazırlanması çalışmaları yine gündemde. Umalım ki bu defa çalışmalar neticeye varsın ve değişiklik teklifleri rafa kalkmasın... Tabiî ki biz 12 Eylül darbe anayasasının değiştirilmesini talep ederken, çok daha önemli olan bir konuyu unutuyoruz. O da, yürürlükteki mevcut ‘önemli kanunlar’ın neredeyse tamamının en az kurtulmaya çalıştığımız anayasa gibi öz be öz darbe ürünü olduğu gerçeği... Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Doç. Dr. Osman Can, Bursa’da yaptığı bir konuşmada bunu hatırlatmış. ‘’Türk siyasal ve toplumsal hayatının en önemli yasalarına baktığımız zaman, yüzde 80’i demokratik platformun ürünü değildir, darbelerin ürünüdür’’ diyen Can, 1961 Anayasasıyla birlikte Türkiye’de yargı ile toplum arasındaki ilişkinin neredeyse bütünüyle koparıldığını, 1980 darbesiyle de hakimler ve yargıçlarla toplum arasındaki ilişkinin mutlak suretle kapatıldığını hatırlatmış. Doç. Dr. Can, hadiseyi şöyle özetlemiş: ‘’1961 Anayasası’nı bu halk yapmadı, 1971 değişikliklerini halk yapmadı. 1980 darbesiyle Danışma Meclisi oluşturuldu. Millî Güvenlik Konseyinde kaç tane önemli zevat olduğunu hepimiz iyi biliriz. 1982 Anayasası’nı yapanlar beş kişiydi. Bu beş kişi nasıl istediyse, anayasa öyle oldu. Beş kişi bu anayasanın nasıl yürürlüğe girmesini istediyse, o şekilde girdi. Bu beş kişinin iradesi altında biz hâlâ biz hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Danıştay, Yargıtay, Askerî Yüksek Yargı Mahkemesi Yasası, Askerî Yargıtay Yasası, Hakimler ve Savcılar Yasası, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası... Bütün bunların hepsi, darbecilerin yani beş generalin onayladıkları yasalardır. İçinde iyi şeylerin olup olmaması ayrı bir tartışmadır.” (AA, 20.03.2010) Mevcut ihtilâl anayasasından kurtulmaya çalışırken, yürürlükteki diğer ‘darbe ürünü kanunları’ unutmamamız lâzım. Bu tartışmalar esnasında akla şu da geliyor: Anayasayı değiştirmek ‘zor’ olsa da, şimdiye kadar; yürürlükteki onlarca ‘darbe kalıntısı kanun’u değiştirmek mümkün değil miydi? Demokrasi yolunda adım atarken, işe kanunları düzelterek başlanamaz mıydı? Siyasî parti kapatma dâvâlarına da değinen Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Doç. Dr. Osman Can, bugüne kadar hiçbir siyasî parti kapatma dâvâsının demokrasiye hizmet etmediğini de söylemiş. Bu tesbiti, hayatın gerçekleri de doğrulamıyor mu? Hangi parti gerçek anlamda kapatılabildi? İnsanların gönlünden silinmeyen partilerin, ‘kâğıt üstünde’ kapatılması çare olabilir mi? Doç. Dr. Can şunu da söylemiş: ‘’Demokrasi ve özgürlüklerle çatışan partiler hakkında bugüne kadar herhangi bir dâvâ açılmış değildir. Bunun altını çizelim. Türkiye’de kapatılan tüm siyasî partiler 1935 CHP tüzüğüne aykırılıktan kapatılmıştır. Bunu kimse bilmez. Kapatma kararını verenler de bu düşüncede değildir. Ama tarihi okumakta yarar vardır. Yoksa Anayasa’da yer alan demokrasi, insan hakları, hukuk devletine aykırılıktan kapatılma hiç yaşanmadı.’’ “Vitrin”deki anayasayı değiştirmeye çalışırken, “heybe”deki demokrasi düşmanı kanunları değiştirmeyi unutmayalım...
21.03.2010 E-Posta: [email protected] |