Faruk ÇAKIR |
|
Devletin özür borcu |
Son yıllarda yapılan bir uygulama ile devlete vergi borcu olanların listeleri yayınlanıyor. İşletmeler ilk başlarda ‘vergi yüzsüzleri’ listesinde yer almak istemiyorlardı. Lâkin, ekonomik sıkıntı artınca listenin de bir önemi kalmadı ve bir bakıma sıradanlaşdı. Artık ‘vergi ödemeyenler listesi’nde yer almak çok da önemsenmiyor. Devlet, vatandaşın kendisine borçlu olmasını istemiyor. Haklıdır, çünkü işlerin yürümesi için vergilerin de toplanması gerekiyor. Konumuzla doğrudan ilgili değil, ama hemen ifade edelim ki toplanan vergilerin nasıl kullanıldığı, nerelerde harcandığı da çok önemlidir. Alacağı olduğunda ‘şahin’ kesilen devletin, borcu konusunda işi ağırdan aldığı da malûm. Tabiî ki sözünü ettiğimiz devlet borcu, maddî borç değil. Türkiye’de devletin bütün bir millete bir değil belki de bin özür borcu vardır. Bazı yorumcular, “Devletin şuna, şuna, şuna, özür borcu var” diye açıklama yapıyor. Haklıdırlar, ama devletin özür borcu olduğu kişi ya da grupları sadece bire, ikiye indirmek mümkün değil. Yakın tarih dikkatle incelendiğinde pek çok kişi ve grubun çeşitli bahenelerle mağdur edildiği görülecektir. Dolayısı ile de bu kişilere karşı devlet, özür borçludur. “Devletin özür borcu olmayan kişi ya da grup var mı?” sorusu bile anlamlıdır. Adil tarihçilere kulak verilirse, devletin yaptığı yanlışlardan dolayı mağdur olmayan sadece çok sınırlı sayıda bir ‘azınlık’tan bahsedilebilir. Onların içinde bile en azından belli bir dönem mağdur edilenler vardır. Dolayısı ile Türkiye’nin ‘düzlüğe’ çıkması isteniyor ve bekleniyorsa, devletin mutlak surette şimdiye kadar mağdur ettiği insanlara karşı samimî bir özür borcu vardır. Bu temin edilirse, yıllardır arzulanan devlet-millet kaynaşması da temin edilebilir. Devlet elbette bir ‘şahıs’ değildir ve devlette süreklilik esastır. Dolayısı ile Türkiye’nin bugünkü idarecileri, “Geçmişte işlenen kabahatlerde bizim bir dahlimiz yok. Biz kimseyi mağdur etmedik ki şimdi özür dileyip helâlleşelim” diyemez. Şimdiki yöneticiler, geçmişteki yöneticiler adına milletten özür dilemek durumundadırlar. Tabiî ki devlet-millet kaynaşması isteniyorsa... Baktığımızda, devleti temsil edenlerin milletten özür dileme ve helâlleşme niyeti olmadığı anlaşılıyor. Yanlıştaki bu ısrar ve inadın zararını da hem devlet hem de millet ödemeye devam ediyor. Belki de siyasî partiler ve sivil toplum kuruluşları ortak bir çalışma başlatarak devlet ile millet arasındaki bu soğukluğu sona erdirmelidirler. Devlet, maddî alacaklarının peşinde koşarken, millete olan ‘özür borcu’nu ödemeyi daha fazla ertelememeli. Milletten özür dilemenin bir yolu da adaletle hükmetmek olsa gerek. Bu yolda atılacak ilk adım, yürürlükteki 12 Eylül ihtilâl anayasasını değiştirerek atılabilir. Yıllardan beri gündemde olan anayasa değişikliği gerçekleştirilebilirse belki de ‘özür’e de sıra gelir. İhtilâl anayayasası milleti mağdur ettiğine göre, onun değiştirilmesi de bir anlamada özür sayılır. Türkiye’yi idare edenlerden talebimiz; milletten özür dileme adımını ilk olarak ihtilâl anayasasını değiştirerek başlatması ve devam etmesidir.
14.03.2010 E-Posta: [email protected] |