H.İbrahim CAN |
|
İsveç büyükelçimiz de tatilde! |
İSVEÇ parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararı hepimizi üzdü. Hele bu kararın dört Türkiye asıllı (Türk asıllı demiyorum, zira onlar kendilerini öyle görmüyor) milletvekilinden üçünün ‘evet’, birinin ‘çekimser’ oy kullanması yüzünden kabul edilmesi daha da anlamlıydı. Bu arada çok öne çıkmayan bir husus vardı. İsveç parlamentosu yalnızca Ermenilere değil, aynı zamanda Süryaniler, Asuriler, Keldani ve Pontus Rumlarına da soykırımı uygulandığını tanıdı. Parlamento kararında hükümeti AB ve BM ile birlikte bu sözde soykırımının uluslar arası alanda tanınması için çalışmaya dâvet ediyordu. Yani Diaspora bir adım daha atmıştı. Türkiye’yi uluslar arası toplum nezdinde yıpratmak için yeni bir cephe daha açılmasına çalışıyordu. İsveç hükümetinin bu kararı uygulamayacağını açıklaması, rahatlatıcı bir unsur olmadı. Zira karar zaten bağlayıcılığı olan bir karar değil. Türkiye, soykırımı tasarılarıyla bir çok cephede birden mücadele etmek zorunda kalıyor. Sırada hangi ülkelerin olduğunu şimdiden kestirmek bile mümkün değil. Gösterdiğimiz tepkiler de standartlaştı: kınıyoruz, büyükelçimizi geri çekiyoruz, sert tedbirler alacağımızı söylüyoruz. Öyle görünüyor ki; bir süre sonra bir çok ülkedeki büyükelçimiz Türkiye’de uzun süreli dinlenmeye çekilmiş olacaklar. Bu gelişmeler bizim bu konudaki bilgilerimizi, stratejilerimizi ve planlarımızı tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini gösteriyor. Mutlak inkâr, kararı kabul eden ülkeleri ve diasporayı suçlama bizi bir yere getirmiyor. Arşivleri açmamıza, bilim adamlarını incelemeye dâvet etmemize rağmen hiç kimse bize inanmıyor. Öyleyse bir yerde bir yanlış olmalı. Öncelikle bu sorunun ‘tarihî olayların bilinmemesi’nden kaynaklanmadığını, tamamen ‘siyasî’ bir sorun olduğunu görmeliyiz. Çok denklemli bu sorunun özünde; bu iddiaları Türkiye’ye karşı siyasî bir koz olarak kullanmak isteyen ülkeler ve grupların planlı çabaları var. Bu ülkelerin başında Amerika, Fransa ve Rusya var. Amerika Demokles’in kılıcı gibi Türkiye ile ilişkilerinde kullanıyor bunu. 1900’lü yılların başından itibaren Osmanlı sınırlarında açtığı okullarla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkayarak, Amerika’ya taşıyan misyonerlerin özellikle Kaliforniya’da yoğunlaşan bir nüfusa sahip olduğunu unutmamak gerek. Bu diaspora Amerikan siyasetçilerini etkileyecek kadar güçlü. Fransızlar ise Marsilya’da yoğunlaşan Ermenileri, Kürt mültecilerle birlikte Türklere karşı denge unsuru olarak kullanıyor. Rusya ise; Ermenistan’ın bütün siyasetini, ülkesini ve sınırlarını kontrol eden bir güç olarak, Yukarı Karabağ’ın işgalinin ve Türkiye ile gergin politikaların asıl müsebbibidir. Bu üç ülkenin desteğindeki Diasporanın bundan sonra da dünyanın bir çok ülkesinde benzer kararları çıkarmaya devam edeceği bir gerçek. Öyleyse bizim de buna göre politika üretmemiz gerek. Duygusal tepkilerle bir sonuca varmak imkânsız. Bu arada Ermeni açılımı ne oldu dersiniz? Düşmanların gözü aydın, bitti!
14.03.2010 E-Posta: [email protected] |