S. Bahattin YAŞAR |
|
“Okuma oranı düştükçe, vak'a sayısı artar” |
NT kitap Şanlıurfa şubesinde okuyucularımızla buluştuk. Doğrusu üç kitabımız olmasına rağmen, ilk kez bir imza programımız oluyordu. Okuyucu yazar buluşmasını da ilk kez bu kadar sıcak yaşıyorduk. Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü NT kitap mağazasındaki imza programımızda ilginç enstantaneler vardı. Daha çok camiamızın dışındaki insanlarla yaptığımız bu imza programında, halkın nabzını tutma, birbirinden farklı sosyal hayattan kesitler görme imkânı buluyorduk. Öğrenci, öğretmen, esnaf, memur, asgarî ücretle çalışan, büro elemanı gibi farklı sınıflardan okuyucuların, hayatı nasıl yaşadıkları dikkatimi çekti. Orta yaşlardaki hanımefendinin soru soruş tarzı ve aramızda geçen diyalog görülmeye değerdi. -Bu kitap ne anlatıyor, bana anlatır mısınız? -Hayatın pozitif penceresine dikkatleri çekiyor. -Ya yaşananlarda pozitif bir durum yoksa?! -Böyle bir şey olamaz. Yaşananlardaki pozitifliği görememek, perdeleri çekmek demektir. Pozitifliği görememek, insanın pozitiflik programını bozması demektir. Programı kullanamamak, kullanamayan için geçerli bir durumdur. İşte bu kitap, pozitif perdeyi aralayanlardandır. -O zaman imzalayın lütfen! Mailinizi falan da yazın! -İlginize teşekkürler. *** Oduncular pazarı esnaflarından olan Demirpençe, Takı ve Varlık soyadını taşıyan beyefendilerin imzalattıkları kitapların ilginç bir özelliği vardı. Bu imzalatılan kitaplar ablalara, ağabeylere, kardeşlere ve esnaf arkadaşlarına hediye ediliyordu. Konum bu da değil, asıl dikkat çekmek istediğim ve çok önemsediğim ise, sayın beyefendilerin kulağıma eğilip söylediği cümlelerdi. Sanki bir sosyolog gibi yapılan tesbit, insanlarımızın olaylara nasıl imanlı nazar ettiğinin bir göstergesiydi. Yani insan ne kadar imanlı ise, olaylara bakışı ve olayları yorumlaması o nispette sağlıklı oluyordu. İşte bir taraftan kitap imzalarken, diğer taraftan kulağıma fısıldanan cümlelere bir bakın: “Hocam, toplumda yaşananlara karşı bir bütün halinde hepimizin duyarlı olması lâzım. Esnaf komşumun mutluluğu/huzursuzluğu beni de ilgilendiriyor. Komşudan duyduğum güzel cümle beni de olumlu; negatif bir cümle ise, beni de negatif etkiliyor. Onun için ben de bu pozitif kitapları komşularıma hediye olarak imzalatıyorum.” Bir başka okur, Halis öğretmenin cümleleri bize birer ders niteliğinde idi; “Hocam dikkatimi çeken şey, toplumların okuma oranlarına baktıkça, toplum içerisinde meydana gelen olaylar dikkat çekiyor. Dünyada hangi ülkede okuma oranı yüksekse, o ülkede meydana gelen vakıa sayısı azdır. Ama hangi ülkede de vakıa sayısı yüksekse, o ülkede veya bölgede okuma oranı ciddî boyutlarda düşüktür.” Doğrusu insanların ne okuduğu da önemli, ama her halükârda okuma oranları konusundaki yorum oldukça dikkat çekici. Bu gözle, ülkeleri, bölgeleri, şehirleri gözden geçirdiğimizde, olaylarla okuma oranları arasındaki bağlantı tam isabetli bir yaklaşım içeriyordu. Bir diğer dostumuz ise, “Hediye deyince ne bir çiçek, ne de bir kap kacak düşünüyorum. Benim hediye deyince aklıma kitap geliyor. Onun için ben de, oğlumun sınıf arkadaşına, onun adına bir kitap imzalatıyorum.” diyordu. “Okuma oranı düştükçe, vakıa sayısı artar; okuma oranı yükseldikçe, vakıa sayısı azalır.” Bu, hayatın ta orta yerinden gelen bir derin tesbit idi. O zaman ne yapıp etmeli, bireysel ve toplumsal uyanışlar için kitaba dönüşü hızlandırmalıyız. Kitaba dayanmayan bir yükseliş yoksa, kitapsız yükselişler beklemek abestir. Düzenlenen kitap okuma kampanyalarının bir rüzgâr gibi esip geçmesi değil, en az beş yıllık bir zaman dilimindeki ayakları düşünülmelidir. Hiç değilse, kampanya tertip eden ilgililerin, yetkililerin kampanya noktalarındaki hareketi, geri dönüşümü, kimlerde, nasıl bir değişim meydana getirdiğini görmekte fayda var. Bizzat kendimin gözlemlediği bir valilik kitap okuma kampanyasında, sorularımız muhatapsız kalıyordu. İlgilinin odasındaki göstermelik kitaplar, adeta hüzünlü duruşu ile göstermelik süreçlerin arka planındaki yalnızlıklarını fısıldıyorlardı. Kitapla, kampanyası ile ilgilenenlerin; kitapla ilgilenen kişilerden seçilmesi gerekir. Kitabın içinden gelenin, kitabın işinden anlayacağı açıktır. Kitaba karşı biraz daha saygılı ve samimî tavırlar taşımak lâzımdır. Artık modern dünyalarda, insanların, toplumların kalitesi, okudukları kitapların sayısı ile ölçülüyor. Toplumlar okudukları kitaplara göre değerlendirmeye alınıyor. Nitekim insanların bir ruhu ve bilinci olduğu gibi, toplumların da bir ruhu ve bilinci vardır. Bugün şikâyetçi olduğumuz bütün problemler, toplum ruhunun bir göstergesidir. Toplum ruhunun bozulması ise, birey ruhunun bozulmasından geçmektedir. O zaman yeniden kitaplara bir sefer başlatılmalıdır. Medeni dünyayı yakalayabilmek için, başka kazanılacak cephe kalmamıştır.
21.03.2010 E-Posta: [email protected] |