Hüseyin EREN |
|
Ulu Cami’nin kubbeleri |
MEVLİD nazımı Süleyman Çelebi’nin ilk imamlığını yaptığı Cami-i Kebir; Nevruz Günü okunan mevlitle yeni buluşmalara şahitlik etti. Caminin içine ve dışını dolduran muhabbet ve uhuvvet simaları, şefkat ve şevk sineleri baharın başlandığı müjdesini veriyordu. Gençler ve genç gönüller, uzak olmayan yakınlardan gelenler, yakınlıktan uzaklaşmayanlar; bahçede ve cami içinde cem olmuşlardı… Mevsim açılımı, günün güneşle gülüşü; geleni müjdeliyordu; nur cemresi akıllara ve kalplere iniyordu artık. Ulu Cami ululuğuyla bunu söylüyordu; ağaçlarda su yürümeye başlamışsa yaprak verecek, çiçek açacak, meyve ile neticelenecekti, kâinat kuvvetindeki bu fıtratı kim değiştirebilir? Cami içindeki şadırvandan akan sular, kubbelerden arşa yükselen Kur’ân tilâveti, edilen dualar, getirilen salâvatlar; şuurun üstünü ve altını temizliyor, sekine salıyordu yüreğin en dip derinliklerine… Müjde büyük; üçüncü Asr-ı Saadetin nur sesleri çınladı; kubbelerde, çınarların uç dallarında, zihinlerin zemininde, gönüllerin gönlünde, duyguların akışında… Değiştirilemeyecek değişim Barla’da başlamıştı; Bursa buna şahitlik ediyordu Nevruz Günü… Havanın bahar havasında oluşu, günün tevafuku; her gün biraz daha çatırdayan istibdat; afakta ve enfüste nur mevsiminin geldiğine kuvvetli delildi. Dillerden dökülen hikmet konuşmaları, muhabbetdarene bakışlar, tatlı tebessümler; bes belli ediyordu bahar bayramını… Habil ile Kabil’e kadar olan birinci Asr-ı Saadet, kâinatın Efendi’sinin (a.s.m.) dünyaya teşrifiyle gelen en büyük Saadet Asrı ve ahir zamanda gelecek olan üçüncü Asr-ı Saadet… Kemal bir ağabeyin kemal kelâmlarından dökülen inci hakikatler, Risâle temelli ilginç tesbitleri; üçüncü Saadet Asrı yakın, biz göremesek de çocuklarımız görecek. Olsun, şiddetli kışta gelip de şimdi bizi cennet bahçesi kabirlerinden seyredenler gibi olabilirse o da güzel. Yakın bahara çok çalışmakla hazırlanmalı; yoğunluğun başka bir veçhesi yaşanacak zira, her taraftan kameralar, mikrofonlar uzanacak, talep patlaması yaşanacak; hiçbir talebi geri çevirmeyecek antrenmanlar yapılmalı şimdiden. İçeri gireni sekine ile saran Ulu Cami’de iki vakit namaz kılmakla zihnimiz dinlendi, aklımız nurlandı, gönlümüz gülistana döndü. Şifa soluklandı, dert dağıtıldı, keder kemendi kırıldı… Baharın kokusunu duydu sineler, saadet hislerle doldu lâtifeler, şevk çağladı ruhlar… Şakırdayan şadırvan, mevlithanların davudî sesi, edilen dualar, söylenen âminler… Kubbe kubbe arşa yükseldi, arşta kabul görmüştür inşaallah. Bize düşeni biz yaparsak Âlemin Sahibi isterse ve hikmeti iktiza ederse bir anda bin bahar getirir. Kulun görevi kulluktur, vazifesi olmayan işleri düşünmek ve karışmak değil. Cami-i Kebirde edilen dualarla kusurlu bir kul olduğumuzu hatırlamış, O’nun Rahmet dergâhına samimiyetle yönelmişsek her birimizin Nevruzu zuhur etmiştir. Mevlid münasebetiyle muhabbetle bir arada bulunmakla Rahmetin celbine vesile olmuşsak bin bahar kuvvetinde bir baharı yaşamışızdır. O günü yakalamak kaç ömre bedeldir? Ulu Cami'nin kubbeleri, semanın yıldızlarla yaldızlı kubbeleri aynı dersi terennüm ediyor; iman ve dua; duymak duâsıyla.
23.03.2010 E-Posta: [email protected] |