15 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

M. Latif SALİHOĞLU

Tekâmülün manileri


A+ | A-

Milletin tekâmülü, ancak hukuk ve kànun dairesinde kalmakla mümkün olur. Aksi halde, sağlıklı ve huzurlu bir gelişmeden söz edilemez. Söz edilse bile, bununla övünülemez.

Gelişmenin, tekâmülün merkezinde "insan" unsuru olacak. Tıpta, teknolojide, kültür ve medeniyet sahasındaki bütün gelişmelerde, öncelik insana ait olacak.

Zira, başka türlü gelişmelerin, yani insanı merkeze almayan, ya da ferdî hakları geri plâna iten arayış ve tekliflerin tadı tuzu olmaz. Bunlarda nur olmadığı gibi, huzur da bulunmaz.

Demek ki, öncelik "insan" unsurunda olmalı. İnsan, her türlü tekâmülün merkezine alınmalı.

İnsanlar arasındaki münasebetler ise, kànun hakimiyetine dayanmalı. Herkes kànun önünde eşit olduğu gibi, aynı zamanda başkasına karşı da hür ve serbest olmalı.

İnsan, kendisine ve başkasına zarar vermemek şartıyla, şahane bir şekilde hür ve serbest hareket edebilmeli.

Kabiliyetlerin gelişimi, istidatların tekemmülü, ancak bu sûretle mümkün olur. Esasında, hayatın haz ve lezzeti de yine bu sûretle alınabilir.

Yaratılıştaki sır ve hikmet, insanda mevcut kabiliyetlerin iradî bir serbestlik içinde inkişaf etmesini gerektirir.

Fıtratın kànunları, "taallüm ile tekemmülü" icap ettirir.

Yaratılışın sırr–ı hikmetini bilmeyen gafiller ise, bu fıtrî tekâmülü engellemeye çalışır. Fıtrî gelişmenin önüne takoz koyar. Sosyal hayat çarklarının uyum içinde dönmesini zorlaştırır. Hatta, bazan bu çarkların dişlilerini kırmaya kadar işi ileri götürür.

Böyle yapmakla, bunlar hem kendilerine, hem de içinde bulundukları topluma büyük zarar verirler.

Hayvanlarla bitkilerin dizginleri Yaratıcı'nın elinde. Bunları serbest bırakmamış.

İnsanlar ise, dizginsiz bırakılmışlar. Bu sebeple, insanın vahşisi, vahşi bir canavardan bile çok daha muzır ve tehlikelidir.

Böyledir insan: Meleklerin de üstüne çıkabilir, hayvandan da yüz derece aşağıya düşebilir.

İşte, sosyal ve toplumsal tekâmülün önündeki bu muzır mahlûkların etkisi, zaman zaman çok ileri boyutlarda olabiliyor. Hatta, tarihin dönüm noktası teşkil edecek kadar da etkili olup ileri gidebiliyor.

Meselâ, 1909 Nisan'ında İstanbul'a girerek darbe yapan, devlet ve hükümet birimlerinin tamamını zapt eden Hareket Ordusunun yaptıkları, yakın tarihimizin bir dönüm noktasını teşkil ediyor.

Bu derme çatma ordu bozuntusunun bir de görünmeyen yüzü vardı ki, inisiyatifin asıl merkezi orasıdır.

Yüzünü açıkça göstermeyen bu "derin odak", kendince hem bahane üretti, hem de fırsatı ganimete çevirerek, hukuk ve kànun hakimiyetine dayalı hakikî tekâmülün dinamiklerini kırdı.

Bu fitne ve fesat odağı, Meşrûtî sistemi kabul etmesine rağmen, Sultan II. Abdulhamid'i devirdi, harem–i ismetine girdi, Yıldız Sarayını yağma ettirdi ve o velî Padişahı Selanik'e sürgün etti.

Keza, vahşî canavarlara rahmet okutan bir ceberrut yönetim kurdular. Muhalif gördükleri herkesi kuvvet ve şiddet yöntemiyle bertaraf etmeye çalıştılar.

Meselâ, İttihad–ı Muhammedî Cemiyeti üyeleri ile ana muhalefetteki Ahrar Fırkasının bütün mensuplarına yönelik olarak bir "toptan cezalandırma" cihetine gittiler. Onlarca kişiyi darağacına gönderirken, yüzlerce masumu da hapishanelere tıktılar.

Üstelik, bütün bunları sözde Meşrûtiyet adına yaptılar.

Oysa, herkesten fazla Meşrûtiyeti isteyen ve savunan Üstad Bediüzzaman'ı bile idam talebiyle yargıladılar.

Şayet, ellerinde bir tek delil, bir tek gerekçe olsaydı, Said Nursî'yi de darağacına göndermekten asla çekinmeyeceklerdi.

Bunlar, Selanik komitacılarıydı...

Şimdi, tam da burada, dikkatinizi bir noktaya çekmek isteriz:

Selanik komitacıları, Said Nursî'yi ömrünün sonuna kadar takip ve tarassut altında tuttular. Hayatının hiçbir döneminde onu rahat bırakmadılar. Üstad'ın kendisi de "Selaniklilerin mutlak istibdadı"ndan söz ederek, şahsına çektirilen "elim sıkıntılar"ın arkasında yine bunların olduğunu beyan eder. (Emirdağ Lâhikası, s. 134)

İşte, bu dehşetli komitanın hedefinde sadece Sultan Abdulhamid ile Üstad Bediüzzaman yoktu. Onların şahsında, bütün Osmanoğulları ile ehl–i İslâmın bütün dinamikleri vardı.

Nitekim, ilerleyen zamanlarda, bu dinamiklere de yöneldiler ve bir bir kırmaya, yıkmaya başladılar.

Meselâ, nazenin Meşrûtiyeti "şiddetli istibdat"a çevirerek, insanlarımızı bu içtimaî nimetten soğutmaya çalıştılar.

Keza, Cumhuriyeti "mutlak istibdad" sûretinde tatbik ederek, bütün bir milletin (cumhurun) Cumhuriyete olan sadâkatini kırmaya ve hatta ona bir nevî düşman hale getirmeye azm û cezm û kast eylediler.

Terakkinin, tekâmülün en kuvvetli, en müşevvik unsuru, haktır, hukuktur, hürriyettir...

Selanik komitacıları, her türlü insanî hürriyeti katledip ortadan kaldırdılar.

Bu durumda, terakki, gelişim, nasıl olacak? Hiç mümkün mü?

Evet, 1909 yılı olayları, tarihimizin bir dönüm noktasını teşkil ediyor.

Saf ve muhakemesiz dindarları oyuna getiren komitacılar, 101 yıldır benzer oyun ve bahanelerle bu vatan ve milletin tekâmülüne mani olmaya çalışıyor.

Ne var ki, artık kuvvetleri azaldı; takattan iyice düşmek üzereler.

Zaman zaman hissedilen sarsıntılı gelişmeler, adeta bu vahşi canavarın can çekişmesi ve sekeratının habercisi gibidir.

Dinde hassas, muhakemesi zayıf kimseler yeniden oyuna getirilmediği takdirde, inşaallah, bu dehşetli komitanın sonu gelecek ve Meşrûtiyetin hakikî cemâli pek yakın bir zamanda meydân–ı zuhûra çıkacaktır.




"HABERDE DOĞRULUK, YORUMDA İSABET"
www.sentezhaber.com

15.03.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (11.03.2010) - Anadolu'nun sıcak rengi

  (10.03.2010) - Kerpiç değil, yığma taş

  (09.03.2010) - Deprem unutmaya gelmez; ölüm de...

  (04.03.2010) - Dersim'in kızları zulmün adresini veriyor

  (03.03.2010) - Tevhid-i Tedrisattan Takrîr-i Sükûna

  (02.03.2010) - Özal'ın sırları ve katilleri

  (24.02.2010) - Sahibini küçülten iddialar

  (23.02.2010) - Çelişkiler yumağı

  (22.02.2010) - Uzak tutun çocukları, başkent haberlerinden

  (18.02.2010) - Medyada güç dengesi

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl