Ali FERŞADOĞLU |
|
Geçim endişesi korkutmasın |
Tamâ denen, “mâişet/geçim” endişesi, kaygısı, fenâ halde işletilmektedir. Bâzı insanlar; rızıklarının kaynağını patronları, âmirleri, iş yerleri sanıyor. Onlara ters düşmemek, işlerini, kârlarını kaçırmamak için asıl görevleri olan “emr-i bi’l-mâ’rûf ve nehy-i a’nil-münker”den (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak) vazgeçerler. İnsan hak ve hürriyetlerine sahip çıkmaz; üstlerinden, amirlerinden korkar, çekinirler. Meselâ, tamâ damarı ağır basan bir gazeteci, doğruyu yazmaz; patronunun veya para kaynaklarının başında bulunan yetkililerden çekinir; onların arzularına göre yazı döktürür. Tamâ gösteren öğretmen, vaiz; resmi söylemlerin zebunudur; tüccarimân, Kur’ân hizmetlerini desteklemez; başka mercilere yaranmak için çalışır, vs. Oysa, bu tevekkülsüzlüğümüz, semâvî musîbetleri de çekiyor: İşte, ihtikâr (fazla kâr elde etmek için stokçuluk yapmak) neticesinde, hayat ve yaşamak hissi, din hissine galebe çalıp, insanların çoğu midesini, maîşetini/geçimini dâima düşünüyor. Hattâ ekser fukara kısmından olan, neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor.1 Acaba bu zaafımızı ortadan nasıl kaldırabiliriz? Tâmâ’nın çaresi “rızkı verenin yalnızca Rezzak-ı Kerîm olan Allah” olduğunu düşünmek ve tevekkül etmektir. “Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.”2 Meşrû rızık mukadderdir, takdir edilmiş, programlanmış, planlanmıştır. Hepimiz görüyor ve yaşıyoruz ki, bu rızık irâde ve güç ile değil, İlâhî takdirle gelmektedir. Deniz dibindeki balıklardan, ağaç içindeki kurtlara, toprak altındaki solucanlardan, henüz yeni doğmuş bebeklere kadar... Mükemmel rızıkla besleniyorlar. Onlar, âciz, zayıf, güçsüz oldukları halde... Evet, hiç endişe etmeye lüzûm yok. Zirâ, rızkı veren Rezzak-ı Kerîm olan Allah. Şâyet, gayr-i meşrû bir yola sapılırsa veya beklenti içine girilirse, Onun Rahmeti, Keremi itham edilip, hafife alınmış olmaz mı? Bu anlayış, gerçek mal sahibi olmayan hizmetçilere, tablacılara yüz suyu döktürür. Bu arada, rızıksızlık, işsizlik korkusu, birçok ibâdet, adâlet, hak arama gibi bâzı mukaddes değerleri rüşvet verdiriyor! Karşılığında ise, “mal-ı haram” alınıyor. Şu tesbit ve ikaza da kulak vererek, bu noktadan gelen bâdireyi atlatabiliriz: “Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münâfıkları, sizi insânın şu zayıf damarı olan tamâ yüzünden yakalasalar, geçen hakikatı düşünün bu fakir kardeşinizi numûne-i imtisâl ediniz. Sizi, bütün kuvvetimle temin ederim ki, kanaat ve iktisat, maaştan ziyade sizin hayatınızı idâme ve rızkınızı temin eder. Bahusus size verilen o gayr-i meşrû para sizden, ona mukábil bin kat fiyat isteyecek...”3 Evet, hiç endişe etmeye lüzûm yok. Zirâ, rızkı veren Rezzak-ı Kerîm olan Allah.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 152. 2- Kur’ân, Zâriyat, 58. 3- Mektûbât, s. 407.
15.03.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |