Banu YAŞAR |
|
Çocukluğumuza inelim |
Çoğu zaman espri olsun diye söylediğimiz bu söz, insan hayatıyla ilgili önemli bir gerçeği de yansıtmaktadır. Çocukluk yıllarının, kişilik gelişimindeki ilk temeli oluşturduğu gerçeği... Özellikle yetişkin yaşlarda kendimizi keşfetmeye, davranışlarımızın sebeplerini fark etmeye başladığımız zamanlarda, bunun etkilerini daha çok fark etmeye başlarız. Kişiliğimizi şekillendiren bir çok yapının, ilk yıllarda farkına varmadan öğrendiğimiz kalıplardan oluştuğunu görürüz. Çocukluğumuzda yaşadığımız travmatik olaylar, sarsıcı yaşantılar ve aile içindeki iletişimin niteliği, doğuştan getirdiğimiz mizacımızın üzerinde kalıcı etkiler yapar. Korkularımız ve güvensizliklerimiz, o yıllardaki temel ilişkiyle ilk şeklini almaya başlar. Sonradan bunu değiştirmek farkındalık ve çaba gerektirir. Bir uçta aşırı koruyucu ve verici davranarak kendi sorumluluklarını almalarına engel olabildiğimiz gibi, hakları olan şartsız sevgi ve güveni onlardan esirgeyerek de, hayata en baştan zayıf ve güvensiz başlamalarına sebep olabiliriz. İlk önce onların penceresinden görürüz çevremizi ve insanları, sonraları büyüme serüveniyle ve yaşadıklarımızla bu hazır kalıbı kırmaya ve yeni ekler oluşturmaya çalışırız. Bu ise, sancılı bir süreçtir. Her değişim, sağlıklı olmasa da kullandığımız bir çok savunma mekanizmasının yıkılması anlamına da gelir. Çünkü, her hastalıklı davranışın bile, insana yan kazançları olabilir. Onu sorumluluktan ve hayata katılmaktan, mücadele etmekten ve çaba göstermekten koruyan yönleri vardır. Sağlıklı olmasa bile insanı hayatın kendisinden muaf tutan tarafları olduğu için, bu hazır kalıpları sorgulamadan devam ettiririz. Engebeli ve sıkıntılı olsa da, bildiğimiz yol daha kolay ve daha az riskli gelir. Kendini değerli ve mutlu hissetme, yaşanan acı olaylardan sonra tekrar toparlanıp hayata devam etme yetisi de ilk çocukluk yılları ile birlikte oluşmaya başlar. Hayatında ilk tanıdığı erkek, babası olan bir erkek çocuk için, onunla başbaşa geçirdiği vakitler, oynadığı oyunlar ve ondan aldığı onaylanma ve takdir duygusu kendi kimliğinin oluşmasında çok önemlidir. Annesiyle konuşabilen, duygularını paylaşabilen, onun sevgisini ve desteğini alan bir kız çocuğu, hayata daha olumlu bir bakış açısı geliştirir. Yine babasıyla sağlıklı ve doyumlu ilişki kurabilen küçük kız çocuğu, büyüdüğünde etrafıyla barışık, güven duyan, kendinden hoşnut, sevmeyi becerebilen bir insan olmanın ilk başlangıcını yapmış olur. “Çocuktur anlamaz” diye düşünmek yanlış olur. Bir kayıt cihazı gibi duyduklarını ve gördüklerini kaydeden çocuk, anlamını o an tam kavrayamasa da, ileriki yıllarda kullanılmak üzere, bu bilgileri zihninin derinliklerine kaydeder. Terapi aracılığıyla çocukluğuna inilen kişilerde, bu ilk kayıtların izleri bulundukça, yetişkin hayattaki bir çok sır da çözülmüş olur. Aynı hikâyenin hayatımızda neden tekrarlandığını ve aynı sorulara neden sürekli maruz kaldığımızı da yavaş yavaş anlamaya başlarız. Korktuğumuz şeylerin neden sürekli karşımıza çıktığını, bu tekrarlanışlarla bize neyin öğretilmek istendiğini keşfetmenin tadını alırız. İnsanlarla nasıl ilişki kurduğumuzu, zorda kaldığımızda nasıl kaçtığımızı, acılarla nasıl baş ettiğimizi ve hayatı nasıl ertelediğimizi de bu yolculukta keşfederiz. Aynı zamanda, kendi hikâyemizdeki tekrarların, aynı yola çıkan tıkanışların da farkın varmaya başlarız. Çocukluğuna inmeye karar veren insanlar, yüreğinde öfkeyi büyütmeden oradan çıkmayı başarabiliyorlarsa eğer, aslında büyümeye de niyet etmiş olurlar...
Psikolog&Psikoterapist
25.03.2010 E-Posta: [email protected] |