Faruk ÇAKIR |
|
Düzelme medyadan başlasın |
Türkiye’nin vakit kaybetmeden çözmesi gereken onlarca problemi var. Anayasadan yargıya, siyasetten ticarete kadar her konuda yeni adımların atılması gerekiyor. Türkiye’yi idare edenler de bu hususta seçim meydanlarında çeşitli vaadlerde bulunuyor, yapacaklarını sıralıyorlar. Sıra, bu vaadlerin uygulamasına gelince beklenen adımlar atılamıyor. Medyanın da bu konuda iyi bir imtihan vermediği herkesin malûmu. Yeri geldiğinde; değil Türkiye’ye, dünyaya bile ‘nizâmât’ vermeye çalışan medya mensupları, belki de problemin temel kaynağı. Son aylarda medya mensuplarının kendi meslektaşlarıyla ilgili olarak yaptıkları açıklamalar problemin büyüklüğünü gösteriyor. Aslında anlatılanların büyük bir kısmı, ayrıntılar hariç bilinen şeyler. Medyanın en büyük problemi, siyasetçilere karşı elinde güç ve silâhı olandan yana tavır koymasıdır. Medyanın bir başka problemi de kendi mensuplarına karşı ‘korumalı ayrımcılık’ yapmasıdır. Bu tavrın çarpıcı bir örneğine geçen yıllarda şahit olunmuştu. Bir gazetecinin oğlu, okuduğu Avrupa ülkesinde bunalıma girerek trenin önüne atlamış ve intihar etmişti. Türkiye’deki gazeteler hemen ‘meslekî dayanışma’ya girmiş ve bu ölümü ‘kaza’ olarak duyurmuşlardı. Neyse ki aradan günler geçince hadisenin gerçek yönü öğrenilmiş ve medyanın tavrı kınanmıştı. Tabiî ki bu örnek, yaşananlar arasında belki de en masumu. Her türlü yanlışa imza atıp, hiçbir zaman ‘haber’lere konu olmayan medya mensupları yok mudur? Şahitlerin itiraflarıyla vardır! “Yanlış yapan siyasetçi” karşısında haklı olarak kahraman kesilen medyanın; benzer yanlışları yapan silâh ve güç sahipleri karşısında susması, o konuda yayın yapmaması da başka bir yanlıştır. Başbakanlar hakkında her türlü aleyhte yayın yapılabilirken, ‘patron’lar ve bir kısım ‘korunmuş bürokrat’ hakkında yayın yapılamaması da ayrı bir çelişki. Ülkemiz düzlüğe çıkmak istiyorsa, medya da kendisine çeki düzen vermek durumunda. Medya, kimden ve kime karşı olursa olsun yapılan haksızlığa karşı çıkmak durumunda. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla medyanın kendisini temizlemesi mümkün değil. Medya, en kötü yayınlarına ise ‘ara dönem’lerde imza atıyor. 27 Mayıs ve 12 Eylül’de yapılanlar nisbeten unutulmuş olsa bile, 28 Şubat sürecinde yapılan yayınlar hâlâ hatırlanır. Belli kesimlerin hayalî korkuları gazete manşetlerine taşındı ve ülke kaosa sürüklendi. O gün bu yanlışlara imza atan ya da atılmasına şahitlik edenler bugün bin pişman. Gazeteler, o günkü medya yöneticilerinin yaptığı ifşaatlarla dolu. Medyaya hakim olmak isteyen kötü niyetli bürokratlar, “Ankara büroları” vasıtasıyla bu maksatlarına ulaşmışlar. “İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey yönetici” ve “büyük gazetecilik başarısıyla ele geçirilen dosya”lardan üretilen manşetleri kamuoyu unutmuş değil. Son aylarda ve günlerde dile getirilen ifşaatları okuyunca, asıl düzelmenin medyadan başlaması gerektiği hususunda şüpheye gerek kalmıyor. İnanın, eğer medya haktan, hukuktan ve adaletten yana tavır alabilmiş olsa; ülkemiz pek çok problemini geride bırakmayı başarabilir. Medyadaki iç sorgulama, temizlenme mutlaka devam etmeli...
25.03.2010 E-Posta: [email protected] |