Cevher İLHAN |
|
“Mini paket”in muhtevası(zlığı) |
Aslında milletle devletin âdeta bir siyasî sosyal sözleşmesi ve toplumun temel mutâbakat belgesi olan anayasanın kendi içinde bütünlüğü olmalı. Bundandır ki öncelikle “darbe anayasası”nın antidemokratik dayatmalarını bertaraf edecek yeni ve demokratik sivil anayasa Türkiye’nin âcil ihtiyacı. Bu olmadığına göre, en azından hedeflenen alanlarda demokrasiyi, hukuku ve özgürlükleri sağlayacak düzenlemeler açısından “mini paket”, önemli bir adım oluşturuyor. Ancak aylardır hükûmet ve iktidar partisi kurmaylarınca üzerinde çalışıldığı halde, tıpkı daha önce “AB’ye uyum” adına çıkarılan “yeni ceza yasası”nda olduğu gibi “Anayasal değişikler”in aceleye getirilmesi, “mini demokratikleşme paketi”nde bir dizi spekülasyona sebebiyet vermekte. Yarım yamalak yamaların uyumsuzlukla daha da çıkmaza sokmakta. Tıkanıklığı açamamakta. Bu açıdan içindeki fevkalâde olumlu başlıklara rağmen, Başbakan’ın muhalefete hafta sonuna kadar süre tanıdığı “apar-topar paket”in kısmî tâdili bile başaramayacağı, 12 Eylül zihniyetini tasfiyede yetersiz kalacağı ifâde edilmekte. Çünkü önemli başlıkların altı doldurulamamış. Daha açıklanmadan “son dakika sürprizleri”yle sürekli değiştirilen “paket”teki kararsızlık, hazırlıksızlığı açığa çıkmakta…
“DEĞİŞİKLİKLER” DERDE DEVA DEĞİL Öncelikle başta darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan “geçici 15. madde”nin kaldırılmasının yetmeyeceği, darbe dönemi sorumlularını yargılayacak yasal düzenleme gerektiği, hukukçularca belirtilmekte. Bunun içindir ki Demokrat Parti’nin dikkat çektiği anlamda yalnız bu maddenin değil, işlevini yitiren bütün geçici maddelerin kaldırılmasıyla başlangıç yapılması, kapsamlı bir değişiklik için büyük önem arz etmekte. Doğrusu şu ki “paket”in çerçevesine giren konuların çoğu yine eksik ve aksak kalmakta. Evvela milletin vicdanında bir türlü mâkes bulmayan “dokunulmazlıklar”ın kapsamdışı kalması, “paket”in göze çarpan noksanlıklarından. Oysa “dokunulmazlıklar”, demokratik ülkelerdekine benzer “kürsü dokunulmazlığı” düzeyine çekilebilir; millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in ve milletvekillerinin saygınlığını zedeleyecek istismarlar önlenebilir. Yine AB’nin bütün tavsiye kararlarına rağmen Adalet Bakanının ve müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başkanlık etmesi bürokratik sıkıntısının hâlâ “taslak”ta yer alması, yürütmenin yargıya müdahâlesi ve etkisiyle yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına halel vermekte. Bu husus da, günlük politik mülâhazalardan uzak AB müktesebatına göre düzeltilebilir. Keza “paket”in en önemli değişikliklerinden olan Anayasa’nın 125. maddesindeki, “İdârenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” diye başlayan maddedeki “Yüksek Askerî Şûrânın kararları yargı denetimi dışındadır” ibâresi aynen duruyor. Buna bir tek “Ancak, Yüksek Askerî Şûrânın Silâhlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır” cümlesi eklenmiş… Konunun uzmanları, bu kifâyetsizliğin tek başıyla derde deva olmayacağını, Yüksek Askerî Şûrâ kararlarının yargı denetimine alınmasının da kısıtlı kalacağını; YAŞ kararlarını yeterince yargı denetimine alamayacağını nazara veriyorlar.
BAŞLIKLARIN ALTI DOLDURULMALI Ayrıca sözkonusu maddeye ilâve edilen “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” kaydının “yargı denetimi”ni büyük ölçüde işlevsiz bırakacağına dikkat çekmekteler. Bu arada Anayasa’nın 145. maddesindeki “askerî yargı” alanının daraltılmasına karşılık, hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmaya “Askerî Yargıtay”ın yer alması, yargıdaki iki başlılığı devam ettiriyor. Bu arada yönetmelikler gibi neredeyse yarım sayfaya varan madde metinleri “taslağın” bir diğer handikapı. “Paket”in kapalı kapılar arkasında Başbakan’ın başkanlığındaki “iç kabine”de ve iktidar partisinde hazırlanması, millet irâdesinin tecellisi mercii Meclis’in geniş uzlaşma eseri olması gereken “Anayasa değişikliği”ni “parti taslağı” haline getirmekte. Doğrusu, evvelki değişiklerde olduğu gibi özellikle hak ve hürriyetleri, yargı reformunu ve demokratikleşmeyi esas alan ana umdeleri ihtiva eden çalışmalar yapılabilirdi. “Taslak” Meclis’e getirilmeden, üniversitelerde ve hukuk çevrelerinde etraflıca ele alınabilir; geniş katılımlı, köklü ve kalıcı unsurlarla olgunlaşmış bir “değişiklik paketi” hazırlanabilirdi. Henüz fırsat kaçmış değil; hiç olmazsa komisyon ve Genel Kurul görüşmeleri sürecinde yetersiz “paket” muhtevalı ve kapsamlı hale getirilebilir, başlıkların altı dordulabilir…
25.03.2010 E-Posta: [email protected] |