Faruk ÇAKIR |
|
Yanlışı savunmaya devam mı? |
Özür dilerim, hukukçu olmadığım ve —ayıp değil— bilmediğim için soruyorum: Herhangi bir kişi hakkında düzenlenen ‘iddianame’yi kimler inceleyebilir? Daha doğrusu kimler, incelediği iddianame sonrası ‘hüküm’ verebilir ve suçlanan kişilerin suçsuz olduğunu dünya aleme ilân edebilir? Bilebildiğimiz kadarıyla hazırlanan iddianameler sonrası onu incelemek, sonrasında da hüküm ve karar vermek mahkemelere, hakimlere aittir. Başka herhangi bir ‘yetkili’nin bu konularda karar vermesi mümkün değil. Es kaza böyle bir hüküm ve karar verilmiş olsa bile bu hiç kimseyi bağlamaz. Ancak ve ancak mahkemeler ve hakimlerin verdiği kararlar bağlayıcı olur. Ergenekon tartışmaları sonrasında bu kurala pek de uyulmadığı görülüyor. Gerek siyasetçiler ve gerekse bazı silâhlı bürokratlar itham edilen kişilere en başta sahip çıkıp “Biz onlara kefiliz, onlar böyle şeyler yapmaz” diyor. İddiaların doğruluğuna ya da yanlışlığına ‘amir’ler ve ‘yöneticiler’ değil, hakimler ve mahkemeler karar vermeli. Suçlanan kişiler mahkemeye çıkmadan onları ‘suçsuz’ ilân etmek, bu konuda karar verecek olanları töhmet altına bırakmak anlamına da gelmez mi? Rütbeli kişilerin sözleri aynı zamanda ‘adil’ olması gereken yargıyı etkilemez mi? Bağışlayın, bir noktayı daha anlayamıyoruz: Eskiden beri gazetelerde rastladığımız ve Erzincan dâvâsıyla ilgili olarak yeniden gündeme gelen “TSK’nın köylere, muhtaçlara, fakirlere yardım yapması” meselesi var. “TSK şu kadar yadım etti, bu kadar yiyecek-giyecek dağıttı” türündeki haberler normal midir? Bilindiği gibi fakir fukaraya yardım etmek için devletin kurduğu özel vakıflar ve dernekler var. Meselâ, kısaca Fak-Fuk-Fon olarak bilinen “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı” hemen her yerde kaymakam ve valiliklere bağlı olarak muhtaçlara her türlü yardımı ulaştırıyor. Daha doğrusu yıllar önce kurulan bu vakfın görevi, devletin imkânlarını muhtaç olanlara ulaştırmak. Anlamadığımız şey, ‘devlet’in Fak-Fuk-Fon aracılığıyla yaptığı yardımların askerler tarafından muhtaçlara ulaştırılması değil. Tamamen ‘kendi imkânlarıyla yardım yapması’yla ilgili haberleri doğrusu anlayamıyoruz. Netice itibarıyla TSK bir ticarî kuruluş olmadığına göre ‘kendi imkânlarıyla’ yardım yapabilir mi? Bilebildiğimiz kadarıyla TSK, ‘dış düşman’ı def etmek haricinde ‘sel ve afet’ gibi konularda devreye girer ve vatandaşa yardım eder. Yoksa un, tuz, şeker gibi yardım yapmasına pek şahit olunmaz. Bunca yaşımıza rağmen ne kendi köyümüze ne de komşu köylere bu şekilde bir yardım yapıldığını hiç görmediğimiz gibi, babalarımızdan da duymadık... Vatan’da yer alan uzun bir röportajda Genelkurmay Başkanı “TSK’da hiç kimse cami bombalayacak kadar alçalamaz” demiş. (Vatan g., 21 Mart 2010) Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde ortaya çıkarılan “Balyoz darbe planı”na göre bazı camilerin bombalanması ve bu şekilde darbeye zemin hazırlanmasının planlandığı iddia edilmişti. Bu iddiların da doğru ya da yalan olduğuna yine mahkemeler karar verecek ve vermeli. Elbette değil TSK’dan hiç kimsenin, hiçbir kurumdan hiç kimsenin cami bombalayacak kadar alçalması beklenemez ve beklenmemeli. Ancak aynı şekilde hiç kimsenin “pimi çekilen bombayı askerin eline vermesi” de beklenmez ve beklenemezdi. Maalesef dünya şahittir ki “beklenmeyecek” olan “pimi çekilen bombayı askerin eline verme” hadisesi gerçekleşti! İnşaallah, gerçekleşmemesi gereken hadiselerin tekraren gerçekleşmesine şahit olmayız!
22.03.2010 E-Posta: [email protected] |